38.BÖLÜM; "PARÇALAMAK"

62 9 44
                                    

Gözlerimi aralayıp uykumu kestiğimde bir süre yalnızca tavanı izledim.

Durdum, düşündüm. En sonunda elimde hiçbir çözüm yoktu. Derin bir nefes alıp doğrulduğumda göğsümdeki acının bayağı bir hafiflediğini fark etmiştim. Üzerimde siyah bir kazak vardı ve bu muhtemelen Azel'indi çünkü oldukça bol gelmişti bana. Sırtımı yatak başlığına yaslayıp bir süre durdum ve en sonunda ayağa kalkıp banyoya yürüdüm. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra açılmamış diş fırçası görmemle beraber hemen açıp dişlerimi fırçaladım. Vücudum yorgun düşmüştü ve her ne kadar uyusam da hâlâ yorgun bakıyordum. Saçlarımı aşağıdan gevşek bir topuz yaptığımda perçemlerim yüzümün iki yanına düşmüştü. Onları kulağımın arkasına sıkıştırıp banyodan çıktım. Komodinin üzerindeki bardağa su doldurup içtikten sonra odadan ağır adımlarla çıktım.

Merdivenlerden aşağıya inecekken girişteki koltuğun üzerinde oturan Azel'i fark ettim. Elinde bir kâğıt vardı ve ciddiyetle onu okuyordu. Bakışları kâğıdın üzerinden kalktı ve karşısında oturan kişiye baktı.

Ateş.

"Sana anlattığım gibi her şey." dedi ve çenesini sıvazladı. "Mihri sensiz geçen 1 hafta boyunca böyleydi. Doğru düzgün yemek yemedi, uyumadı, gülmedi. Yalnızca sustu, ağladı ve sustu. Ona ne olduğunu sordular ama hiç cevaplamadı. İntihar etmeye çalıştığını öğrenince her gece yanında biri sabahladı onunla beraber. Herkes üzgündü, Azel. Abin, Tomris, Ezra, Laçin, ben... Ama hiçbirimiz Mihri gibi yıkılmadık. Kız o geçen 1 hafta da öldü öldü de dirildi gözlerimizin önünde. Ağlamaktan ya uyuyakladı ya bayıldı, artık gözleri bomboş bakmaya başladı. Ruhu bedeninden uzaklaşmış gibi tek bir kelime bile etmiyordu. Kendini sürekli suçluyordu ve bu azap onun için hiç bitmedi. Şimdi bu sana verdiğim mektup yastığın altındaydı, sana yazmış gibi duruyor ama yalnızca acısını hafifletmek için bir çabaydı, sana vermek için getirmedi bile. Acısı dinmedi, Azel. Hâlâ dindiğini sanmıyorum. Ağladığını duyuyorum geceleri yatmadan önce. O yüzden onu suçlama, yapmak zorundaydı. O insanları hele de o çocukları kurtarmak zorundaydı."

Azel derin bir iç çekti ve parmaklarını gözlerine bastırıp soluklandı. "Dinlemedim bile." dedi güçsüzce. "Anlatmak istedi defalarca, dinlemedim. Benden gitmemesini deli gibi istesem de ona git dedim. Aptal gururuma yediremedim. Beni aldattığını gördüm, hâlâ o işin ne olduğunu çözemedim ama yine de bu saçma şeye inandım ve onu kendimden uzaklaştırdım. Kendimi affedemiyorum, o nasıl affetsin beni?"

"Mihri sana kin tutmaz, Azel. Hâlâ suçlu olanın kendisi olduğunu düşünüyor. Senin, sırf seni öldürdüğü için ondan uzaklaştığını sanarken bile suçlu hisseden kişi şimdi affetme meselesini düşünmez bile."

Azel başını kaldırıp Ateş'e baktı. "Öyle mi yapar dersin?"

"Öyle yaparım." dedim ve merdivenlerden yavaşça indim. İkisinin de gözleri beni bulmuştu. "Bazı şeyleri beraber atlatmaya ihtiyacımız var, Azel. Atlatacağız da."

Ayağa kalktı ve bana doğru hızlıca gelip kollarını aceleyle bedenime sardı. Onun göğsüne sığınıp kokusunu derince içime çektim. "Atlatacağız." dedi sakince. Sesindeki huzur ruhuma işliyordu. Onu her şeyden ama her şeyden çok seviyordum.

Birbirimizden zorlukla ayrıldık. Ateş'e döndüm. "Bir an önce buradaki işimizi halledip evimize gidelim."

"Buradaki iş?"

Cevapladım. "Asıl düşmanımın kim olduğunu biliyorum artık. Her şey yapboz gibi birleşti ve ortaya beni tehdit eden bir adam çıktı: Barlas Sancak."

KAYIP RUHLAR MAHZENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin