Saudade - Son Dans
•
Hüzünlü bir satırdım ben. Okudukça ağlayası gelinen, acı dolu kelimelerin dolu olduğu... Bir gözyaşı damlatılan, damladıkça yenisi gelen ve ıslanan satırdım.
Ellerim artık hep titriyordu. Neden bilmiyordum ama yaşadığım strese bağlıyordum bunu. Canım yanıyordu ve bu yanış haddinden fazla can çekiştiriyordu bana.
Uzun bir soluğu dudaklarımın arasından titreyerek aldım. Ateş geride kalan cesetleri temizlemesi için bir adam geri getirtti. Azel'in bir süre dışarıda havayı içine çekmesini bekledim. Durdu. Hiçbir şey söylemedi. Sessizliğindeki acı çığlığı duydum ama. Çok kanıyordu yaraları. İçinde kabuk tutmuş yaraları hangi ara böyle soyulmuştu da kanamaya başlamıştı? Neden susuyordu? Bağırıp çağırıp üzgün olduğunu haykırarak ağlamasını isterdim. O zaman insan içindeki öfkeyi ve hüznü bir şekilde azaltabiliyordu ama Azel bunları yapmak yerine sessiz sessiz ben yanındayken kararmaya başlayan gökyüzünü seyretti.
Yarım saat kadar sonra parmaklarım çekinerek koluna tutundu. Bakışlarını gökyüzünden indirip başını hafifçe eğdi. "Gidelim." dedi yalnızca. Başımı salladım. Sesinde yarım saat önceki hiddet tamamen silinmiş, durgun bir deniz gibi ağırlaşmıştı.
O yürürken onun arkasından ensesine baka baka yürüdüm. Arkasından yürüdükçe mideme giren krampa engel olamıyordum. Zihnime karışan çığlığın sesleri beni, ben her ne kadar inkar etmek istesem de yoruyordu.
Yavaş yürüdüğümüz için geldiğimizden daha uzun bir sürenin sonunda mekânın önüne geldik. O içeriye girdiğinde ben de girdim. Hareketleri öyle dalgın, öyle durgundu ki, buna ağlamak istedim. Azel her zaman dimdik yürürdü, kararlı adımlarıyla basardı yere fakat şimdi uyuşuk yürüyor ve düşük omuzlarıyla ilerliyordu.
Yıkık bir harabeden farksızdı.
Uzanıp ruhuna dokunmak, onu teselli etmek istedim. O üst kata çıkarken etrafımdaki gürültü çıkaran i̇nsanları umursamadan arkasından çıktım. O odasına girdi, tek kelime etmeden onunla beraber ben de girdim. Dolaptan kendine kıyafet çıkardığında sessizce onu izledim. Bir an olsun bana bakmıyordu. Kaşlarının çatık olduğunu görebiliyordum. Eline siyah bir tişört ve siyah bir eşofman aldığı gibi banyoya girdi. Arkasından bakakaldım. Bir süre olduğum yerde bekledim fakat açılan su sesiyle beraber yatağına oturup derin bir nefes aldım. Üzerimde sanki bir ağırlık vardı. Kıyafetlerime kan sıçramamasına rağmen kan sıçramış gibi hissettim o an. Üstelik o yaralıydı. Neden direkt banyoya girmişti ki sanki?
Sonra tekrar çığlık atıp can veren insanlar zihnime düştü. Ölümün derin sularında yüzüyordum yüzmeyi daha tam sökememişken. Bana uzanan yardım eli de yoktu üstelik. Bana yardım eli uzatmasını beklediğim kişi benden daha derine batıyordu.
O banyodayken ben de kendi odama girdim ve hızlı, sıcak bir duş alıp üzerime gri eşofmanımı ve üzerime oldukça bol gelen yarım kol beyaz tişörtümü giydim. Saçlarım ıslaktı ama bunu o an umursamadım. Yine de saçlarımı taradım ve ellerimle dağıtıp yalanmış gibi duran hâlinden kurtuldum. Dolaptan sargı bezini ve Laçin'in hazırladığı merhemi aldım. Tekrardan odamdan çıktım ve Azel'in odasının önünde durdum. Girmeli miydim? Bunu istiyor muydu? Konuşmaya veya birini görmeye hazır mıydı?
Gözlerimi kısa bir anlığına yumdum. Sonsuza dek kaçmak isterse de ona bu hakkı tanıyacak mıydım? Kötü hissettiğim zamanlarda yanımda birilerinin olmasını severdim, belki Azel de severdi, diye düşünerek kapıyı tıklattım ve sesini duymayı beklemeden açtım. Bedenimi odanın içine yavaşça bıraktığımda banyodan yeni çıktığını, ıslak saçlarından damlayan suların siyah tişörtünü ıslattığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR MAHZENİ
FantasyAzel Safkanlı ölmekten korkmazdı fakat Mihri Karakurt öldürmekten çok korkardı. 💫 Mihri Karakurt, laneti yüzünden kraliçe tarafından zindana kapatılmıştır. Bir gün zindan arkadaşının kardeşinin onları kurtarmaya gelmesiyle hiç çözülmeyecek bir dü...