16.BÖLÜM; "TAHMİNSİZ YAKINLAŞMA"

81 11 14
                                    

Kendime bir duvar oluşturdum.

Kendimin bile yıkmasına izin vermeyeceğim kadar dirençliyim. Herkese güçlü bir görüntü göstermek zorundayım, acılarımı, gerçek acılarımı kimse bilmemeli. Herkesle mesafemi bir şekilde korumalıyım çünkü herkes gider.

Herkes istese de istemese de gider ve bağlandığım zaman bu daha fazla zorlaşacak, farkındayım.

O yüzden bazen kötü biri olmalıyım. Acımasız ve umursuz.

Ama şu an Azel, o adamın peşinden giderken kendime verdiğim sözleri unutmuş gibiydim. Üzerinde bir şey yoktu ve hava buz gibiydi. Nefesimi dışarıya verdim ve arkasından koşarak ilerledim. Dışarı çıktığım anda benim bedenime dokunan soğuk bile titretecek kadarken, onu düşünemiyordum.

Ama sanırım soğuğu hissetmeyecek kadar öfkeliydi. Şu anda köşede durmuş, adamın sırtı duvara yaslı bir şekildeyken acımadan yumruklarını yüzüne indiriyordu. "O şerefsiz seni tuttu değil mi lan?" diye tısladıktan sonra çenesini kavradı ve kafasını duvara sertçe yaslayıp ona tehditkâr bir şekilde bakmaya başladı. "Söyle o itliğini yaptığın adama, eğer bir kez daha beni kışkırtırsa onun ölümü çok yakın." Sonra iğrenir gibi çenesini bir kenara doğru hızla bırakıp elini çekti ve geri çekildi.

Ben ona şaşkınlıkla bakarken, o arkasına döndü ve döndüğü anda yeşilleri zehir gibi gözlerime sarıldı. Nefes nefeseydim, yavaşça gözlerimi onun hemen arkasında elini karnına bastıran adama baktım. Yüzü kan içindeydi ve bayılması an meselesiydi. Aralık duran dudaklarımı örttüm ve gözlerimi kısa bir anlığına yumdum. Geri açtığımda Azel'in buraya doğru hızlı adımlarla geldiğini fark edip istemsizce irkilmiştim.

"Gelmemen gerektiğini sana söylemiştim."

Sakince çenesindeki morluğa ve patlayan dudağına baktım. İç çektim ve onun elini tutup sıcaklığımın onun soğukluğunda kaybolmasına izin verdim.

İçimden bir ses haykırıyordu. Sen onu iyileştirdikçe o seni yok edecek. Öyle mi olurdu sahiden? Ben onu iyileştireyim derken o beni tamamen yok mu ederdi?

"Tişörtün içeride kaldı." diye mırıldandım ve onu arabasına doğru ilerlettim. "Birinden istesek getirebilir mi?"

"Gerek yok," dedi sert bir sesle. "Arabada kazağım var." Elimi onun elinden çektim arabanın önüne geldiğimizde. Bu hissettiğim boşlukta neydi? Neden elim onun eline dokunmak için sızım sızım sızlıyordu? Yanağımın içini ısırdım ve arabanın ön koltuğuna bindim. O hemen şoför koltuğuna oturdu ve arka koltuktan siyah bir kazak alıp üzerine geçirdi ve çıplaklığını örtmüş oldu.

"O adamı Ateş mi tuttu?" diye sordum yumuşak bir sesle. Ona bakıyordum, o ise semsert bir ifadeyle yola. Gaza bastı ve araba bir anda öne doğru atılıp hızla yolda ilerledi.

Buz gibi bir sesle, "Evet." dedi. "Bir şey yapacağını anlamıştım ama bunun seninle alâkalı olacağını düşünmedim."

"Seni hiç bu kadar öfkeli görmemiştim." Tenim karıncalanıyordu, tüylerim diken diken oldu.

"Sen beni ne kadar gördün ki, Azazil'in kızı? Sana tanımadığın bir adamla evlenme demiştim."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum ve önüme dönüp dişlerimi sıktım. "Seninle evlenmek için çok istekli değildim. Buna mecburdum."

"Hiç kimse hiçbir şey için mecbur değildir."

"Haklısın. Başka bir ihtimal daha vardı. O da kraliçenin beni bulmasına göz yummak ve hepimizi tehlikeye atmak." Bana kısa bir bakış atıp sırıttığında ona anlamayan gözlerle baktım. "Neye gülüyorsun?"

KAYIP RUHLAR MAHZENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin