26.BÖLÜM; "ÇARESİZLİK"

74 8 39
                                    

Duygularım kurak bir çöl gibiydi artık. Suya ihtiyacım vardı ama ihtiyacım olan su çok fazlaydı ve bunu karşılayabilecek hiçbir şey yoktu.

Düşüncelerimin ıssızlığında kaybolup gitmiştim, girdiğim her yol çıkmaz sokaktı. Zihnimde bir yerlerde fısıldayan bir ses vardı sürekli ve bu ses bir an olsun uzaklaşmıyordu. Diyordu ki: 'Az kaldı, 3 aydan daha kısa bir süre ve sen kaybetmek üzeresin.'

Azel bu süre boyunca herkesle konuşmuştu. Herkesle. Tüm kasabayla, tek tek. Elvin'in yanına gidip onu bile tehdit etmişti fakat elimizde hiçbir şey yoktu. Ben bazen Dolunay'ı suçlamak istiyordum, üstelik onu festivalden beri görmemişken bu düşüncem daha da büyüyüp çığ hâline geliyordu.

Bir yandan da artık ağlayamıyordum. Sanki akan yaşlarla beraber gözlerime de kuraklık uğramıştı. Eskiden ağlamadığım zaman daha güçlü biri olacağıma inanıyordum fakat ağlamadıkça içimde büyüyüp, i̇çimi kemiren hislere sahip çıkamadığım için daha da dirençsizdim. Ağlamak istiyordum, dudaklarım büzülüyordu ama ilerisi bir türlü gelmiyordu. Sanki gözümden akan yaşları kendime küstürmüştüm...

Bugün hava diğer günlere kıyasla daha sıcaktı, bu beni biraz bunalttı çünkü bedenim soğuğa alışmıştı. Üzerime kalın askılı siyah crop ve altına bol paça kot bir pantolon geçirmiştim. Saçlarımı salık bıraktım ve işaret parmağıma Laçin'in hediye ettiği gümüş yüzüğü takıp dışarıya çıktım. Laçin'le beraber alışveriş yapacaktık, mutfak için birkaç şey almamız gerektiğini söylemişti. Tomris'i de çağırmıştı ama o günden sonra aramızda garip bir mesafe olduğundan gelmeyi reddetmiş, kitap okuyacağını söylemişti. Laçin ısrarcı olmamıştı ve ben de ağzımı açıp tek kelime etmedim. Ona karşı ilk adımı beni̇m mi atmam gerekiyordu bilmiyordum ama haksız değildim. Hem Laçin'e ben söylememiştim, görmek zorunda kalmıştı. Azel de aynı şekilde. Tomris görseydi ona da aynı açıklamayı yapardım nihayetinde.

Düşündükçe sinirlerimin bozulduğunu fark ettim ve nefesimi verip dışarıda beni bekleyen Laçin'e baktım. Dizinin hemen üstünde biten beyaz bir elbise giymişti. Elbisenin göğüs dekoltesi vardı, belinden sıkıyor ve belinden aşağısı çok hafifçe kabarıyordu. Onun gibi zarif bir kadına bu elbise çok yakışmıştı.

Gülümsedim ve yanına gittim. "Çok güzel olmuşsun." dedim içtenlikle.

Utanmış gibi yaptı ama utanmadığı belliydi. "O sizin güzelliğiniz hanımefendi." Sırıttım ve önüme dönüp yavaşça yürümeye başladım. "Ee," deyip bana muzip bir bakış attı. "Azel'le nasıl gidiyor?"

"Efendim?"

"Hadi be, fark etmeyeceğimizi mi düşündünüz? Bizim yanımızda soğuk davranıyorsunuz ama bakışlarınızı yakalamamak oldukça zor. Herkes sizin ilişkinizin gerçeğe döndüğünüzün farkında."

"Ah..." dedim dudaklarımı birbirine bastırdıktan hemen önce. "Güzel gidiyor."

"Boynunuzdaki şeyler dövme mi? Beraber aynı dövmeyi mi yaptırdınız?"

Parmaklarım boynuma ulaştı ve bu beni ürpertti. Azel'le beraber yaptırdığımız dövme mi? Sanırım onların böyle bilmesi daha iyi olurdu.

"Evet."

"Kasabada dövme yapan tek bir yer var ama. Orada mı yaptırdınız?"

Hiç düşünmeden, "Evet, orada yaptırdık beraber." dedim.

Duraksadı ve bana baktı. "Ateş'e dövme mi yaptırdınız cidden?"

Elimi alnıma vurmak ve başımı duvarlara sürtmek istiyordum. Ah, tabii. Azel her ne kadar onu düşman olarak nitelendirse de, onunla her bulduğu fırsatta kavga etse de, öldürmeye çalışsa da, beraber kafes dövüşü yapsalar da yine de ona dövme yaptırıyor. Eh, bu oldukça normal, öyle değil mi?

KAYIP RUHLAR MAHZENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin