Büyük bir özlemdi içimde ailem. Annemi ve babamı görmek, onlara doyasıya sarılmak, kokularını koklamak ve gözlerimi kapatıp onlarla dinlenmek...
Şimdi sanki bunlar hemen şimdi olacakmış gibi büyük bir heyecana kapılmıştım. Karşımda tüm heybeti ve öfkesiyle dikilen adama baktıkça kalbim gümbür gümbür atıyordu.
"Baba," döküldü dudaklarımdan. Barlas ellerini üzerimden çekip bir adım geriye gitti ve Asır Karakurt'a baktı.
Babam üzerimi kısaca kontrol ettikten sonra tekrar Barlas'a döndü. Otoriter, etrafa korku salacak kadar güçlü bir sesle, "Karşındaki kızın kim olduğunu unutmuşsun. O benim kızım ve senin ona dokunmayı bırak, gözünün bile değmemesi gerekiyordu." dedi. Barlas'ın gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. "Ama sen ona baktın, dokundun. Şimdi sana ne yapacağımı kestirebiliyor musun?"
Ağlamak istiyordum. Gözüme kadar doluşan yaşları geri gönderdim ve derin bir nefes alıp öne doğru bir adım attım. Bıçağım yere düşmüştü, onu almak için yeltendiğim anda Barlas beni babama doğru iterek koşmaya başladı. Bedenim babamın göğsüne doğru savrulurken elleri anında kollarıma dolanıp benim düşmemi engelledi.
Onun lanetini taşıdığım kehribar gözlerine bakarken beni aniden kolları arasına alıp sıkıca sarıldı. "Kızım," dedi sanki buna hasretmiş gibi. Burada savaş oluyordu ama o an bu onun umurunda değilmiş gibi başımın tepesinden öptü. "Benim kızım,"
Sertçe yutkunup ben de ona sıkıca sarıldım. "Evet," dedim fısıltıyla. "Evet, ben senin kızınım."
Başımın kenarından geçen bıçağı hissettiğimde irkilerek geriye çekildim. Babamla bir an sırt sırta verdiğimizde dudaklarımda belli belirsiz sırıtış belirdi. Heyecan tüm bedenimi sarmalamıştı. Yıllardır yokluğunu çektiğim ailemi bulmuştum. Annemi şu an göremiyordum ama o da buralarda olmalıydı. Babam yayı çekip oku serbest bıraktığında bir adamın boğazından girip arkadan çıkmıştı.
"Nasıl?" diye sordum bana yaklaşan adamın boğazını elimdeki bıçakla keserken. Elim kanla kaplanmıştı ama bunu umursamıyordum. Her yer kan gölüne dönmüşken bunu umursayamazdım zaten. "Nasıl gelebildiniz?"
Bir ok daha fırlattı. "Azel denen herif." Bana yandan bir bakış attı. "Karısıymışsın."
"Azel mi? O nerede?"
"Karısı olduğun doğru yani?"
"Hayır, aslında evetti ama şu an hayır." Derin bir nefes alıp babamın sırtındaki oklardan bir tane aldım ve tüm gücümle ileriye doğru fırlatarak bir kadının göğsüne saplanmasına neden oldum. "Uzun hikâye, anlatırım."
Kendimi çok garip hissediyordum. Benden birkaç yaş büyük gözüken babamla sırtımızı birbirine yaslayıp birilerini öldürerek konuşmamız garipti. Yıllar sonra görüşmemizin ve ilk anımızın böyle olacağını düşünmemiştim ama buna da asla itirazım yoktu.
"Konuşacak çok şey var, çok çok şey."
"Doğru," dediğim an bizden biraz ileride duran fakat bizi fark etmeyen ikiliyi görmüş ve oldukça şaşırmıştım.
Annem ve Azel?
Annem elindeki silahla rahat bir şekilde birilerini vururken Azel elindeki kılıçla bazılarının kellesini uçuyor, bazılarının da karnını ve göğsünü deşiyordu. İkisinin arada konuştuklarını görüyor fakat duyamıyordum. Gülümsedim ve biraz daha ileride olan Ateş'i, Dolunay'ı ve Yiğit'i fark ettim. Hepsi savaşıyordu ve o an Araf'ın Laçin'i kucağına alarak ilerlettiğini görmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR MAHZENİ
FantasíaAzel Safkanlı ölmekten korkmazdı fakat Mihri Karakurt öldürmekten çok korkardı. 💫 Mihri Karakurt, laneti yüzünden kraliçe tarafından zindana kapatılmıştır. Bir gün zindan arkadaşının kardeşinin onları kurtarmaya gelmesiyle hiç çözülmeyecek bir dü...