Uyandıktan sonra geçen dakikalar tam bir kaostu.
Gece olmasına rağmen yer yer olan yangın nedeniyle görünür olan savaş meydanına baktım. Düşman hiç olmaması gereken bir saatte bize saldırmıştı. Ama prens bunu bekliyor olacaktı ki çok geçmeden askerler karşılık vermişti. Eğer habersiz olsaydık sanırım uykumdan bile uyanamazdım.
Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir an her yer sessizleşti ve kalbim kulaklarımda atmaya başladı. Farkındaydım şok geçiriyordum. Kendimde olmalı eşime yardım etmeliydim. Ben onu bulamadan o kalabalık arasında beni buldu.
Doktor beni yakalar yakalamaz yanında duran, saçları omuzlarına düşen bir yardımcısıyla revir olarak kullanılacak büyük çadıra göndermişti. Revir şimdiden yaralı askerlerle yarı yarıya dolu sayılırdı. Prensin doktor için seçtiği yardımcılar hızla yatakların arasında dolaşıyor, büyü kan olanlar onlara güçleri ile yardım ederken büyüsü olmayanlar iksirlerle askerlerin acılarını dindirmeye çalışıyordu.
Ben bir köşede donmuş bir halde onları izledikten sonra bir şeyler yapmam gerektiğini fark ettim. Büyü gücüm yoktu ve iksirleri bilmiyordum. Kendimi yararsız hissetmekten kendimi alamadım. Silahımı aldığım gibi meydana gidip yardım edebilirdim ama orada bir an bile sağ kalabileceğimi sanmıyordum. Sonra gözlerim başka birine takıldı. Belki de yapabileceğim başka bir şey vardı.
Yardımcılardan biri iksirleri bırakmış bir kova su ve bezlerle askerlerin yaralarını temizlemeye başlamıştı. Hızlı davranmasından başka işlerinin de olduğunu anlayabiliyordum. Onun yaptığı işi yapabilirdim. Bu boş boş beklemekten daha iyiydi. Hemen hızlı adımlarla onun yanına gittim.
Yanında durduğumda kimin geldiğini görmek için bakışlarını bana çevirdi. Aceleden terlemiş, saçları alnına ve ensesine yapışmıştı. Genç kadın bir an yaralı mıyım diye beni kontrol etti.
Elindeki bezi gösterdim. "Ben bunu halledebilirim. Sen diğerlerine yardım et," dedim. O şaşkınlıkla bakarken elindeki bezi hızla çekip aldım. "Ben iksirleri bilmiyorum bırak da size böyle yardım edeyim."
Sarışın yardımcı bana bir süre baktıktan sonra çadıra yeni askerlerin getirildiğini gördüğünde başını tamam anlamında salladı ve hızla uzaklaştı. Bende yapacağım işe odaklanarak yaralı askerlerin üzerindeki kan ve çamuru temizlemeye başladım. Basit bir işti ama insanlara yardım etmek kalbimde biraz olsun ferahlamama yardımcı oluyordu.
Kaysen Krallığı'nın tuhaf silahları vardı. Kısa sürede tahrip ediciydi. Bazı askerler uzuvları kopmuş halde geliyordu. Beynim bunu sanki bir dizi izliyormuş gibi algılıyordu. Oysa insanlar artık eskisi gibi olmayacaklardı. Aklımı kaçırmamak için zihnimin böyle oyunlar oynadığını düşünüyordum.
Eğer uzuv bulunursa doktorun onu yeniden eski haline getirmesi olasıydı. Eğer değilse yeni bir uzuv çıkarmanın imkanı yoktu. Daha önce söylediği gelmişti aklıma 'Ben büyü doktoruyum. Yarayı tamir eder, eski haline getiririm ama zihne ve kayıp uzuvları yeniden çıkarmada elimden bir şey gelmez.'
Bunun tam tersinin olmasını dilerdim.
Saatin farkında değildim. Çadırın açık girişinden havanın aydınlandığını ve savaşın devam ettiğini anlayabiliyordum ama saat kavramı bana tamamen uzaktı. Yine de yeni bezler hazırlayarak, suyu değiştirerek askerlere yardım etmeye devam ettim. Doktor arada görüş alanıma giriyor, ağır hastalara yardım ediyordu. Onunda gücünü toparlamak için dinlenmeye ihtiyacı olacaktı. Bazen Leydi Lavender'ı onun yanında görüyordum. Hem de çok yakınında ama ne zaman böyle olsa doktor ona bir şey söylüyor o da başka hastayla ilgilenmek için yanından uzaklaşıyordu.
Böyle şeyler düşünme Meryem insanlar canlarıyla uğraşıyor.
Hayır, kuruntu yapmıyordum. Onun doktora yaklaşmak istediği belliydi. Geriye bunu isteyerek mi yapıyor yoksa farkında olmadığı bir şartlanma ile mi bunu öğrenmek kalıyordu. Bunu da savaş sonrası çözecektim.
"Acıyor," dedi o sırada kolunu temizlemekte olduğum bir asker. Yüzü bembeyazdı. Kanın çoğunu temizlemiştim. Oldukça genç biriydi. Çocukluk zamanını kısa süre önce geride bırakmış gibi görünüyordu. Kolunun az önce bir büyü kan tarafından iyileştirildiğini ve onun rahatladığını görmüştüm. Derin kesik saniyeler içinde kapanmıştı. Hala acıyor demesini anlayamıyordum. Sonra doktorun yarayı iyileştirmelerine rağmen ağrının ve acını bir süre yankı olarak devam ettiğini söylediği zaman aklıma geldi.
Islak bezle silmeye devam ederken "Geçecek, sadece acının bir yankısı," dedim. Ona daha fazla yardım etmek isterdim.
Ama asker gözleri kapalı halde başını sağa sola salladı. "Acıyor çok acıyor," diye söylenmesine devam etti. Elimi alnına götürdüğümde bedeninin yandığını fark ettim. Alnına dokunmak güneş altında kalmış kayaya dokunmak gibiydi. Belki de bilmediğimiz bir yarası daha vardı. Emin olmaları için birini çağıracaktım.
"Bekle hemen sana bakmaları için birini çağıracağım," dedim ve yan taraftaki yardımcıya döndüm. En yakında o vardı. Onun ise Leydi Lavender olduğunu görmek midemin burulmasına neden oldu. Yine de burada söz konusu olan ben değildim.
Derin bir nefes alıp sesimi sabit tutmaya çalıştım. Burada önemli olan ben ve ilişkilerim değildi. "Leydi Lavender hastaya bakabilir misiniz? Hala ağrısı olduğunu söylüyor ve ateşi çok yüksek."
İri yeşil gözler bana hakkında düşüncelerimi doğrulayacak şekilde kötücül bir ifade ile baktığında kendime dikkat etmem gerektiğini bir kez daha hatırladım. Bu kadın kesinlikle kendi isteği ile bunu yapıyordu. Elinde olsa en kısa zamanda beni aradan çıkarır, doktorun kollarına atardı kendini.
"Ona bakıldı. Sadece yankı devam ediyordur," dedi soğuk bir sesle ve diğer hastayla ilgilenmek arkasını dönerek diğer yatağa doğru ilerledi.
Tamam ondan yardım istemek benim hatamdı ama bu şekilde insanlara yardım etmek amacıyla buraya gelmediğini anlamış oldum.
Yanında dikildiğim asker hala acıdan inliyordu. Bedenini serinletip ateşinin düşmesine yardımcı olabilirdim ama onun acısını gördükçe sanki benimde canım acıyordu. Kim bilir kimin oğlu, kardeşi veya sevgilisiydi. Doktorun başına böyle bir şey gelse onunla ilgilenilsin isterdim. Islak bezi gencin alnına bırakıp etrafıma baktım. Doktor belki bana kızacaktı ama yine de şansımı deneyecektim. Bu gencin bir şekilde rahatlatılmaya ihtiyacı vardı. Gözlerim revirin içini taradığında sonunda bulmak istediğim yüzle karşılaştım. Bir tedavinin son anındaydı.
"Doktor," diye bağırdım ve beni fark ettiği anı gördüm. Yanına gidip konuşmak istediğimde arkamda yatan askerin elimi tuttuğunu fark ettim. Elimi çekmek için ona döndüğümde bedeninin titrediğini gördüm. Sanki kriz geçiriyormuş gibi bedeni sarsılıyordu.
"Çok acıyor," diye yeniledi. Sonra elimi daha çok sıkmaya başladı. Çaresizce elimi kurtarmaya çalışırken asker sayıklamaya devam ediyordu.
"Acıyor. Acıyor. ACIYOR."
Son kelimeyi söylediğinde sesi insan sesine benzemiyordu. Çift katmanlı bir sesti. Parmaklarım elinde ezilirken gözleri ardına karar açılmıştı. Gözleri dipsiz kara kuyular gibiydi. Asker elimi hala tutuyorken yatakta oturur pozisyona gelmişti ve işte o zaman kafasının arkasından çıkan ahtapot kollarına benzeyen uzantıları gördüm.
Arkamda biri çığlık attı.
Bende çığlık atmak istiyordum. Hem korkuyordum hem de canım acıyordu. Elimi çekmemin imkanı yoktu. İki derin çukuru andıran gözlerini bana çevirdi. Doktor yetişemeden ölecektim. Karşımdaki gence ne yaptıklarını bilmiyordum ama artık insan olmadığına emindim. Elimi daha fazla sıkınca dudaklarımın arasından bir çığlık koptu. Sesi duyup beni kendine doğru çektiğinde refleksle düşmemek için öne doğru uzandım. Elim başının arkasından çıkan yılan gibi kıvranan uzantıya dokunduğunda birden elimin içindeyken yumruk yaptım
Ve karanlık zihnime sızdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/294385016-288-k538225.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktorun Karısı
FantasyÖlümü ona bir aile getirdiğinde hangi yolu seçmelidir? Harika bir evliliği, düzenli bir işi, mükemmel olarak adlandırabileceği bir hayatı vardı. Ama bir gün bir kaza bunları ellerinden aldı. Gözlerini açtığında kendini Doktorun Karısı adlı kitapt...