Kazanın olduğu anı hatırlıyordum.
O gün hafızamda hala tazeydi. Yeni işimde aldığım projeyi teslim etmiş ve yüklü bir ödeme almıştım. İçimin nasılda mutlulukla dolduğunu hatırlıyordum. Nefesim kesilmişti. Heyecanla eşimin ve ailemin yanına gitmek istiyordum. Onlara çektiğim sıkıntılar sonrasında nasılda başarılı olduğumu anlatmak için sabırsızlanıyordum.
Belki de o yüzden yoldan çıkıp üzerime son hızla gelen arabayı görememiştim. Sonrasında bir acı hissetmeden karanlık beni sarıp sarmalamıştı.
Ve gözlerimi açtığımda karşımda yabancı bir adam vardı ve ben kendi bedenimden başka bir bedende olduğum gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmıştım.
Üstelik okuduğum romanın içindeydim.
Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Nasıl ve neden olduğunu bilmiyordum ama işte buradaydım.
Demir karyoladan, oldukça geniş bir yatakta perdeleri kapalı bir odada gözlerim kapalı bir halde yatıyordum. Pencereden kulağıma ulaşan kuş sesleri o kadar yakın ve öyle coşkuluydu ki sanki kuşlar odanın içerisinde şarkı söylüyordu. Rüzgar dalların arasında dans ederken çıkarttığı sesle onların müziğine eşlik ediyordu. Bazen de pencerenin camına vurarak sanki bana artık karşılaştığım durumla yüzleşmemi söylüyorlardı.
Ben sadece bu durumla nasıl başa çıkabileceğimi bilmiyordum.
Ölümden sonraki bir hayatta olabilir miydim? Yahut komadaydım ve zihnim bana oyunlar oynuyordu. Gözlerimi yavaşça açıp lambanın olması gereken yere baktım. Tavan pürüzlüydü ve gri renkteydi. Bakışlarım kayarak ahşap kapıyı buldu. Üzeri oymalı kapı bir oda kapısından çok tarihi eser gibi duruyordu. Ayrıntılı işçiliği insanın hayranlığını kazanıyordu.
'Kendine gel Meryem şimdi kapıya hayran olmanın zamanı değil.' Daha büyük bir derdim vardı. Bu romanda üvey anne olan Addie Ruth Blake'in bedeninde hayat bulmuştum. Üstelik okuduğum romanda bu kadın sadece on bölüm yaşayabiliyordu.
Hayır hayır. Kafamın karışmasına izin veremezdim. En başa dönmeliydim.
Doktorun Karısı adlı roman şöyleydi; Doktor yani Henry Blake aslında dük olan babasının ikinci çocuğuydu ve asker olmak için evden ayrılmıştı. Daha sonra babasının itirazlarına rağmen doktor olmuştu. Çünkü onda insanları iyileştirmek için gerekli olan büyü gücü vardı. O içinde büyü barındıran nadir insanlardan biriydi. Evet, bu romanın dünyasında büyü bir gerçekti. Büyü gücü olan bu nadir insanlara Büyülükan denirdi. Her ne kadar insanlığın belli bir tarihi dönemini ele alsa da burası kurgu bir dünyaydı. Öyleydi değil mi? Büyü nadir olsada değerliydi insanlar büyüden ne kadar korksada aynı zamanda hayrandıda.
Kitabın başındaki bölümde baş karakter olan Henry'nin abisi ölünce onun gayri meşru çocuklarını evine alıp kendi çocukları gibi yetiştirmesinden ve dük unvanını reddederek küçük erkek kardeşine bırakmasından bahsediyordu.
Henry abisinin severdi ve onun ikiz çocuklarını aç gözlülüğü ile nam salmış erkek kardeşine bırakmaya niyeti yoktu. Tek sorunu ise kendisi daha yirmi sekiz yaşında olmasına rağmen evlenmemişti ve çocuk nasıl bakılır bilmiyordu.
Bu yüzdendir çalıştığı kasaba da yardımcı olmak için elinden geleni yapan Addie Ruth ona tek çare gibi görünmüştü. Onunla evlenmek isteyen birçok kadın vardı ama Addie Ruth çocuklarla iyi anlaşıyor gibiydi ve sırf çocuklara anne olması için onunla evlenmişti. Ama kadınla karı koca hayatı yaşamamıştı. Sonrasında kadın asıl niyetini belli etmiş adamın dük unvanını geri alması için baskı yapmış, çocuklara ise bir o kadar kötü davranmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktorun Karısı
FantasíaÖlümü ona bir aile getirdiğinde hangi yolu seçmelidir? Harika bir evliliği, düzenli bir işi, mükemmel olarak adlandırabileceği bir hayatı vardı. Ama bir gün bir kaza bunları ellerinden aldı. Gözlerini açtığında kendini Doktorun Karısı adlı kitapt...