28. Bölüm "Bilinmeyene İhanet"

19.6K 2.1K 345
                                    

At arabasında seyahat etmek kesinlikle tercih edeceğim bir yolculuk değildi ama bu romanda başka bir yolculuk seçeneğide yoktu ne yazık ki. Araba her ne kadar bu zamanın en iyisi olsa da herhangi bir taş veya tümsekte içindeki yolcuları sarsıyordu. Doktor ve ben karşılıklı oturuyorduk ama dizlerimiz birbirine değiyordu. Evden ayrıldığından beri tuhaftı. Yüz ifadesi önce rahatlamış gibiydi ama zaman ilerledikçe daha karamsar bir hal almıştı sanki. Her zaman ban takılan, sataşan o adam değildi. İçimde anlamlandıramadığım bir tedirginlik vardı. Bir yanım hislerime güvenmemi söylüyordu ama diğer yanım sadece kuruntu yaptığımı söylüyordu. Ben bile içimde bu kadar çok çelişki yaşıyorken evinden ayrılıp cani kardeşiyle yüzleşmek için saraya giden adam kim bilir neler düşünüyordu.

Arabanın camından dışarı bakıp kendimi dış dünyaya kapatmaya çalıştım. Huzursuzluk tenimde gezen karıncalar gibiydi. Neden böyle hissediyordum? Ölümle burun buruna geldikten sonra sakin kalmam olası değildi ama neden bu kadar canım sıkkındı? Fark etmediğim ne yaşamak üzereydim?

Derin bir nefes alıp yavaşça verdim. Belki de tüm bu huzursuzluğum bildiğim bir yerden ayrılmaktı ve okuduğumu sandığım kitabın türünün değişmesiydi. O falcı kadını yeniden görmek isterdim. Bana bu dünyayı değiştireceğimi söylemişti. Sanırım bu değişim pek iyi bir değişim olmayacaktı. Huzursuzluk midemde bir girdap gibiydi. Dönüyor dönüyor ve içimdeki tüm iyi duyguları karanlığına sürüklüyordu. Kaçamak bakışlarla Henry'e baktığımda dudaklarının ince bir çizgi halinde olduğunu gördüm. Gözlerini sımsıkı kapatmış başını geriye yaslamıştı. Evden uzaklaştıkça güven hisside sanki yavaş yavaş kayboluyordu.

Saray şehrin merkezinde yer alan bir tepenin üzerindeydi ve orada varmamız iki günümüzü aldı. Yolculuk boyunca atları dinlendirmek için hanlarda durmak zorunda kaldık. Bu hanların bazıları oldukça kalabalık ve pisti. Bir tanesi ise o kadar sessiz ve ıssız bir yerdeki bir an başımıza bir şey geleceğini bile düşünmüştüm.

Ben, Sarah ve çocuklar aynı odada kalmıştık. Henry her durduğumuzda araçtan hemen iniyor sonra uzanıp belimden tutup beni indirdikten sonra ortalıktan kayboluyordu. Bir an aramızdaki yakınlaşmayı hayal edip etmediğimi düşündüm ama hemen kendimi toparladım. Adamın tutumunu görmezden gelmeye çalıştım. Hana geldiğimizde merdivenlerden her çıktığımızda belimi destekleyen elinden uzaklaştım. Dokunuşları eskisi gibi değildi. Sanki sadece yanında eşlik ettiği bir kadınmışım gibi mesafeliydi. Ona bakmamak zor olsa da bunu başardım. Neyi düşünerek beni uzaklaştırmaya çalışıyordu anlamıyorum ama onun peşinde koşacak değildim. İlgili de zerre umurumda değildi.

Fakat yine de rahatsız hissediyordum.

Kaçırdığım bir şeyler vardı. Aslında adamın yüzündeki ifadeye baktığımda onun azap içinde olduğunu görüyordum. Sanki bir şey yapmak zorundaydı ve bunu yapmak istemiyor gibiydi. Bu düşünce bana valiaht prensin yaptığı baskıyı hatırlattı. Tabi ya Henry'e unvanı alması için emri vaki yapmıştı ve genç adam bunu istemiyordu. Ondan bu kadar içine kapanmış olmalıydı. Saray varır varmaz Jason ona dük unvanını verecekti çünkü. Onun bu kadar kendinden geçercesine düşüncelere dalmasına şaşmam gerektiğini anladım. Geri kalan yolculuk sinirlerimin rahatlamasıyla daha keyifli geçmişti.

Sonunda büyük bir ormandan çıkıp tek tük ev ve dükkanların olduğu taşlı yola girince rahat bir nefes aldım. Bir an şehre giden yok hiç bitmeyecekmiş gibi hissetmiştim. Görülen harika manzaralar olmuştu ama arabada sarsıcı bir yolculuk bir daha deneyimlemek isteyebileceğim bir yolculuk değildi. Kalçamı bir süre hissedebileceğimi düşünemiyordum. Her ne kadar medeniyet dedikleri yere varsakta sarayın olduğu şehrin merkezine gidene kadar bir süre daha yolculuk yapmak zorunda kaldık.

Doktorun KarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin