Askerin cümlesinden anladığım iki kelime vardı.
İblis ve Prens.
Doktor birden harekete geçerek elimi tuttu ve aceleyle yürüyen askerin peşine takıldı. Bilerek veya bilmeyerek beni de peşinden sürüklediği için memnundum. Prens ile ne kadar soru yaşasak da Henry arkadaşına oldukça değer veriyordu. Bunu endişeli yüz ifadesinden de anlayabiliyordum. Hayır bir prensi kaybedeceği için değil arkadaşını kaybedeceği için endişeliydi.
Prens Jason ne zaman yaralanmıştı? Saldırılar ölülerin ve yaralıların toplanması için karşılıklı olarak durdurulmuştu. Prensin yaralanması ne zaman gerçekleşmişti ki? Bilmeden gizli bir saldırı olabilir miydi? Ama iblisler o kadar gizli saldırabilecek kadar akıllı değillerdi. İnsanları ise büyü gücü olmadığı için illa ki kendilerini belli ederlerdi. Ayrıca prensin zaten kendin rahatlıkla koruyacağı büyü güçleri vardı.
Prensin çadırının önüne geldiğimizde girişinde bekleyen danışmanını gördük. Endişe ile bir ileri bir geri yürüyordu. Durumun beklediğimizden daha kötü olduğunu düşünmekten kendimi alamadım. Eğer savaşın ortasında prense bir şey olursa nasıl bir sonuca sürüklenirdik kim bilir. Birden gözlerimin önüne Clara ve Allan'ın yüzleri geldi. Onlara geri dönecektik. Danışman bizi gördüğünde yüzünde bir rahatlama ifadesi peydah oldu. Belki de hala bir şeyler düzeltilebilirdi.
"Doktor lütfen acele edin prens kendinde değil. Gece boyunca dinleneceğini söylemişti. Onu uyuyor sanıyordum. Rahatsız etmemelerini söyle-" Tam o anda çadırın içinden gelen bağırış sesi danışmanın nefesini kesti ve yüzü bembeyaz oldu. Tek kelime etmeden kenara çekildi ve doktor hızla içeriye girdi.
Bir saniyelik duraklamanın ardından bende peşinden girdim.
Doktor çadırın girişinden iki adım attıktan sonra donup kalmıştı. Ne olduğunu görebilmek yanından geçmek zorunda kaldım. Gördüklerim midemin bulanmasına neden oldu.
Prens yedi asker tarafından zor tutuluyordu. Gözleri bir dipsiz çukur gibi gezinerek bizim üzerimizde durdu. Dudakları öyle vahşi bir gülümseme ile kıvrıldı ki sanki ruhum çekildi. Bu etkiyi biliyordum ama Adrian'dan daha kötü görünüyordu. Siyah yılanlara benzeyen varlıklar çoktu ve prensin damarları siyahlaşarak teninde görünüyordu.
"Bu olamaz," diyerek prensin yanına ilerledi doktor. Prens ona bakarken başını yana eğmiş büyük bir nefretle onu inceliyordu. Prensin kendisinde olmaması demek savaşta kaybeden tarafın biz olacağı demekti. Eğer o gönderilen mektuba cevap vermezsek sonucunda düşündüklerini garantilemiş olacaktık. Bu da savaşın daha da alevlenmesi demekti.
Prens askerlerden kurtulmak için çırpındığında dudaklarının arasından insanın içini titretecek bir kükreme koptu. Doktor bir adım gerilerken ben yatağa doğru ilerledim.
"Bunu yapmam lazım," dedim kaderim kabul etmiş gibi. Bir kere yapmıştım. Prensi kurtarmak için yine yapardım. Bunca insanın hayatı söz konusuydu ve prensi ne kadar bazı davranışları yüzünden onaylamasam da kötü bir insan olarak görmüyordum.
Doktor hızla bana dönüp önüme geçti. Prensin görüntüsünü de engellemiş oldu. "Bunu yapmana izin veremem," dedi endişeli bakışlarla. Ama bu endişenin ne kadarı prens ne kadarı benim içindi bilmiyordum. Her ne kadar onu sevmiyormuş gibi görünse de arkadaş olarak ona değer verdiğinin farkındaydım.
"Henry," dedim elimi yanağına koyarak. "Sende prens için bir şey yapamayacağını biliyorsun. Hem onun göz göre göre iblise dönüşmesine izin veremezsin. O halde ne yapacaksın onu öldürecek misin?" diye sordum vicdanına oynayarak. Adil konuşmuyordum ama gerçekleri görmesi gerekiyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/294385016-288-k538225.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktorun Karısı
FantasiaÖlümü ona bir aile getirdiğinde hangi yolu seçmelidir? Harika bir evliliği, düzenli bir işi, mükemmel olarak adlandırabileceği bir hayatı vardı. Ama bir gün bir kaza bunları ellerinden aldı. Gözlerini açtığında kendini Doktorun Karısı adlı kitapt...