Sabah uyandığımda odada tek başımaydım.
Dix ne zaman odadan gitmişti bilmiyorum ama kendimi çok halsiz hissediyordum. Midem açlıktan bulanıyordu. Zihin yolculuğu yapmak sanırım fazla enerjimi alıyordu. Yavaşça yataktan doğruldum. Odanın içindeki isli kokunun midemi daha da kötü bulandırdı. Pencere olacak yere doğru yavaş yavaş ilerledim. Dix çıkmadan önce ateşi yeniden harlamış olmalıydı.
Tozlu örtüyü kaldırıp serin havanın içeri girmesine izin verdim. Temiz hava, yağmur sonrası toprak, duman ve adını koyamadığım bir şey kokuyordu. Gözlerim doğal olmayan ve durmadan hareket eden bulutlara kaydı. Onlar bulut değil, tuhaf gölgemsi iblislerdi. Onlara bakmak bile titrememe neden oluyordu. Burası tuhaf bir yerdi. İblisler ile insanların bir araya geldiği bir ülkenin insanlarıydılar.
Temiz hava bile mideme iyi gelmeyince dışarı çıkıp yiyecek bir şey bulmam gerektiğini anladım. Dix dışarı çıkamam gerektiğini söylemişti ama buraya gelir miydi ondan emin değildim. Yatağın yanındaki sandalyenin üzerinde duran pelerinimi almaya gittim. Çizmeleri de giydikten sonra dışarı çıkmak için hazırdım ama ben daha kapıyı açamadan kapı odanın içine doğru savruldu.
Dix elinde bakır bir tepsi ile kapının önünde duruyordu. "Bir yere mi gidiyorsun?" diye sordu imalı bir şekilde. İri bedeniyle tüm kapıyı kaplıyordu neredeyse. Saçları karmaşık, kırmızı gözleri ise yorgun bakıyordu. Yorgun ama arkadaş canlısı.
Elindeki tepsiden gelen sıcak ekmek kokusu midemin guruldamasına neden oldu. Ona gülümseyip birden gerilmesine neden olurken tepsiyi hemen elinden alıp yatağa ilerledim. Tepside sıcak yuvarlak bir ekmek, armut, peynir, yemişler ve sıcak süt vardı. Bildiğim kahvaltıdan uzaktı ama hiç yoktan iyiydi. İblislerin yemek olarak ne tükettiklerini düşünmek bile istemedim.
"Bir şey değil," diyerek takıldı Dix ben ekmeği ikiye bölmekle uğraşırken.
Hemen bir yemişi ağzıma atıp çiğnemeye başladım. Yutkunurken onun kılıcına baktığını gördüm. "Teşekkür ederim."
O silahlarına bakarken bende tepsideki yemekleri hızla tükettim. Hiç bu kadar karnımın acıktığı olmamıştı. Demek kaçırılmak insanda tuhaf etkiler bırakıyordu. Midemin bulantısı da biraz olsun geçmişti. Tok olunca her şey bir nebze olsun daha iyi gözüküyordu insanın gözüne.
"Oh sonunda kendime geldim," dedim rahatlamış bir halde. Tepside daha fazlası olsa onları bile yerdim.
Dix benim söylediklerime güldü. Sırtı bana dönük hala silahlarına bakıyordu. "Siz kadınlar iki canlı olduğunuzda iştihanızın ucu bucağı olmuyor."
Dix'in söyledikleri beynimden vurulmuşa dönmeme neden oldu. Sanki başımdan aşağıya bir kova soğuk su dökülmüş gibi dondum. Başım hızla dönerken yatakta kendimi sabit tuttum. Bayılabilirdim.
"Bir çocuk. Nasıl?" saçma sapan konuşurken içimde tuhaf duygu karmaşası bir girdap gibi dönüyordu. "Bunu nasıl bilebilirsin?" Sesim bir fısıltıdan ibaretti ama o beni duyuyordu. Şimdi bana dönmüştü.
Dix benim bilmediğimi anlayınca şaşırmışa benziyordu. Birkaç saniye gözlerini kırpıştırıp bana baktı. "Hissettim," dedi basit bir şekilde. "İblisler insanlardan ve büyü kanlardan daha farklıdır. Ne zaman sana dokunsam hissediyorum. Daha erken ama orada. Yavaş yavaş gelişiyor."
Ellerim titriyordu. Hayır, titreyen tüm bedenimdi. Bir çocuk. Bu kadar kolayca sahip olabilir miydim ona?
Yalvaran gözlerle Dix'e baktım. "Ne olur bana yardım et çocuğuma bir şey olmadan buradan gitmeliyim. Dix sana yalvarıyorum," dedim titreyen sesimle. Gözlerimden akan yaşlara kadar ağladığımın farkında değildim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktorun Karısı
FantasiÖlümü ona bir aile getirdiğinde hangi yolu seçmelidir? Harika bir evliliği, düzenli bir işi, mükemmel olarak adlandırabileceği bir hayatı vardı. Ama bir gün bir kaza bunları ellerinden aldı. Gözlerini açtığında kendini Doktorun Karısı adlı kitapt...