49. Bölüm "Ölümün Nefesi Rüzgar Olduğu O Yer"

10.6K 1.4K 131
                                    

Orman her geçen saniye geride kalıyordu. Henry'nin beni bulması için zaman çok önemliydi ama o kadının tek kelime bile etmeyeceğine emindim. Bu sefer başıma açılan iş iyilikten değil yapacağım kötülükten kaynaklanmıştı. Sadece Henry'den uzak durması için onunla konuşmak istemiştim. Sanki kader veya kitap beni aradan çıkarmak için fırsatı kaçırmıyor gibiydi. 

Arduaz rengi göğün altında ilerliyorduk. Dix ve onun emrinde olduğunu düşündüğüm adamlar önce dört nala sürerken sonra eşkin sürmeye başladı. Hava kaçırılmaktan çok piknik yapmaya uygundu. Bahar buraya daha erken gelmiş gibi ılık bir esinti vardı. 

Onun önünde otururken zırhı rahatsız olmama neden oluyordu. Bedeni zaten eyerde oldukça yer kaplıyordu. Elimden geldiğince ona yaslanmamaya çalışsam da bir şekilde sırtım onun zırhına dayanıyordu. Bir ara ondan uzaklaşmaya çalışırken az kalsın eyerden düşüyordum. Kocaman zırhlı eldivenli elini karnıma bastırıp beni geri yerime sırtına yaslanır halime çekmişti. Ondan sonra fazla kıpırdanmayı bıraktım. Sakin durduğum sinirlenmediğim anlamına gelmiyordu. Çoktan onu ölümden kurtardığım için pişman olmaya başlamıştım.

"Beni kaçırmak zorunda değildin," dedim sinirle. Elimde olsa bir yerine zarar vermek isteyecek kadar öfkeliydim ama zırhlı bedeninden herhangi bir yerine vursam canı yanan ben olurdum.

"Sakin ol," dedi miğferinin ardından. "Sadece anlaşma yapılana kadar. Ona yakın olduğunu söylemiştin eminim kaçırıldığını duyunca anlaşmaya yanaşır." 

Plan iyiydi iyi olmasına rağmen ama burada kilit nokta kaçırıldığımı öğrenmeleriydi. Peki bunu öğrenebilecekler miydi? Hiç sanmıyordum. 

Bu düşüncemi Dix'e de söyledim. "Eh harika ölümümü isteyen kadına kaçırıldığımı söyledin. Eminim kampa dönünce ilk işi haber vermek olacaktır."

Dix bir süre konuşmadı. Adam kaçıran birine göre oldukça rahattı. Bunu daha önce yapıp yapmadığını düşünürken konuştu. "Eğer ertesi güne kadar haber gelmezse parmaklarından birini kampa göndeririz."

İrkildim. Hangisi daha çok korkutmuştu bilmiyorum. Parmaklarımın kesilmesi mi yoksa bunu söylerken Dix'in takındığı buz gibi tavır mı?"

Parmaklarım yumruk halini aldı. "Teşekkürler ama almayayım. Parmaklarımı tam sayısında seviyorum."

Sırtımdaki tuhaf titreşimden onun güldüğünü anladım. Demek azda olsa bir espri anlayışı vardı. Beni kaçırırken bunu ortaya çıkarması ne kadar da kötüydü. Geriye dönsem onun ölmesine izin verir miydim acaba? Hiç sanmıyordum. Ben tam bir aptaldım. 

O kadın nerede olduğumu söylemese bile bir süre sonra doktor yokluğumu fark edecekti. Askerlerin arasında yer alan iz sürücüler nerede olduğumu bulabilir, kurtarılmama neden olacak anlaşmayı yaparlardı. Sadece biraz beklemem gerekiyordu. Dix tuhaf bir insan olsa da onun hayatını kurtardığım için bana iyi davranacağını biliyordum. Davranırdı değil mi? Pollyanna düşüncelerinden uzaklaşmak için tam zamanıydı. Dix'in yanında at süren adama baktım. Lavender'a vururken kadın olduğunu umursamamıştı. Benim ne ayrıcalığım vardı ki? Dayak ve ölüm düşündüğüm kötü muamelelin yanında daha insaflı sayılırdı. Midem o kadar şiddetle bulandı ki bir an kusacağımı sandım. 

Uzunca bir süre yola devam ettik. Kamptan uzakta oldukça korkutucu görünümlü bir kale görünene kadar hızlarını kesmediler. Kalenin onların karargahları olduğunu anladım. Ürkütücü görünümlü bu kaleden kendi başıma kaçmam mümkün değildi. Gerçi buradan kaçabilsem bile uzun süre at sürmem gerekirdi. Her seçenekte kıçımın üstüne oturup beklemem gerektiğini anlıyordum. Bu da oldukça ürkütücüydü. 

Doktorun KarısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin