,42,

161 19 0
                                    


'kızlar' dedim kendi aralarında konuşan hilal ve Zeynep'e dönerek. Sesimdeki ciddiyeti duyunca aynı ciddiyetle baktılar yüzüme. 'bilinmeyeni bulmamız gerekiyor artık'

Dersimiz boştu. Kızlar sohbet ederken, düşünmüştüm biraz. Sanırım poyrazdan hoşlanıyordum. Bu durumda başka biriyle konuşmak istemiyordum. Bu yüzden bilinmeyeni bulmak istiyordum artık. Hilal telefonunu kenara koyup bana yaklaştı. Zeynep de hafifçe yanıma kaydı.

'pekala' dedi Zeynep 'hilal şu defterini versene'

Hilal, cebinden defteri çıkartıp sıraya koydu. Hala cebinde taşıyordu.

'en son poyrazla ilgili not almıştım' dedi. Sözleriyle hızlanan kalbimle Zeynep deftere baktı.

'he want to water mı yazdın?' elini alnına vurdu 'very suspect yazmış bir de' uzanıp hilalin kafasına hafifçe vurdu 'olmayan İngilizcenle ne diye böyle işe kalkışıyorsun ki'

Poyrazın su şişesini istediği an gözlerimin önüne gelince kalbim daha da hızlandı. Bilinmeyen o olabilir miydi?

'Mehmet değil, Ahmet değil' dedi hilal Zeynep'i takmayarak 'ali ve poyraz kalıyor'

'tabii bunlar bilinmeyen o gruptan ise kalan şüpheliler' diye devam etti Zeynep. 'başka biri de olabilir. Onunla ilgili başka bir ipucu var mı?'

'on birinci sınıf' dedim aklıma sorduğum soru gelince 'yani sorduğumda önce on bir sonra on iki yazdı' durdum 'ama bence on birinci sınıf, çünkü afallamış ve sonra düzeltmiş gibiydi'

'tamamdır' diye mırıldandı Zeynep, düşünüyordu. 'ne yapsak?'

Sekiz tane on birinci sınıf vardı. Her sınıfta en az on iki erkek öğrenci olduğunu düşünsek doksan altı öğrenci yapardı. Bu da doksan altı şüpheliyi elememiz gerekiyor demekti en az. Derin bir nefes aldım.

'Büşra'nın bir oyunu olmadığından emin miyiz?' diye sordu hilal emin olmak ister gibi. 'çünkü bu kadar uğraşıp da saçma bir yere varsın istemiyorum'

Emin olamayarak baktım yüzüne. Değil, diyemiyordum ama öyleymiş gibi durmuyordu.

'öyle değil gibi' dedim.

'önce ali ve poyraza odaklanalım' dedi Zeynep 'o ikisinden biri değilse diğerlerini düşünürüz'

'tamam' dedim başımı sallarken 'alinin numarasını alalım o zaman'

'siz ikiniz onu halledin' dedi Zeynep 'ben de poyrazın numarasını alayım'

Hepimiz kararlaştırınca arkama yaslanıp derin bir nefes aldım. Bilinmeyenin olmasını istediğim kişi belliydi ama o değilse, onu tekrardan üzecek olmak düşüncesi nefesimi daraltıyordu.

---

'telefonunu verebilir misin almila?' diye soran hilale kaşlarımı çatarak baktım. Karnımı dürterek bahçede tek başına oturan aliyi gösterdi, sesini yükseltip devam etti 'kendiminkini bulamıyorum'

'yanımda değil' dedim onun gibi hafif yüksek sesle. Sonra tesadüfen aliyi görmüş gibi aliyi gösterdim 'ah! Aliden aramasını isteyelim'

Adını duyunca kafasını bize doğru çeviren alinin yanına ilerledim. Futbol maçını izliyordu.

'selam' dedim samimiyetle.

Başını eğip selamımı aldı. Sahaya baktım 'maçı mı izliyorsun?'

'aynen' dedi oturduğu bankta yana doğru kayarken. Yanına oturdum. Hilal de yalancı bir hüzünle arkamdan oturmuştu. Alinin gözleri onun yüzünde oyalandı biraz.

'siz ne yapıyorsunuz?' hilale eğildi 'hilal, iyi misin?'

'sorma' dedim biraz sıkıntıyla 'telefonunu kaybetti sanırım, benden arayacaktık ama telefonumu almamışım yanıma'

'ya!' dedi ali ilgiyle 'en son ne zaman kullandığını hatırlıyor musun?' cebinden telefonunu çıkarttı. 'benden arayalım?'

'arar mısın?' diye hızla sordu hilal, sesinde beklenti vardı. 'çok teşekkür ederim. En son almila ile otururken elimdeydi ama düşürdüm sanırım'

Aliye numarasını söyledikten sonra ali telefonu kulağına koyup ayaklandı. Biz de arkasından takip ediyorduk. O, ses duymaya çalışarak bahçede adımlarken hilal gülümseyerek yüzüme bakıp alinin yanına yaklaştı.

'çimlerde oturmuştuk' eliyle telefonu sakladığımız yeri gösterdi 'oraya bir bakalım, biz aradık ama göremedik. Belki sen görürsün'

Ali, hilali takip ederken arkalarından gülerek baktım. Bakışlarımı bahçede gezdirdim. Herkes kendi alemindeydi.

'hah!' diye bağırdığını duydum hilalin 'bulduk'

Ali, hilalin sevinçli haline bakıp güldü. Yanlarına gidip elimi alinin omzuna koydum.

'sağ ol ali ya' dedim minnetle. 'korkmuştuk biz de'

'çok teşekkür ederim' dedi hilal de benim gibi. 'hadi gel, bir kahve ısmarlayayım'

'yok,' dedi ali mahcupça. elini ensesine atıp başını eğdi 'önemli değil, alt tarafı aradım sadece'

'olsun, olsun' dedim ben de ısrar ederek 'gel hadi. Biz de bir kahve içsek iyi olur.'

Ali biraz ısrardan sonra kabul edince kantine geçtik. Her ne kadar oyun da olsa alinin bize yardım etmesi güzeldi. Biraz atarlı biri gibi duruyordu ama iyi çocuktu. Onunla sohbet etmek de keyifliydi.

Aliyle ayrılıp sınıfa geçtiğimizde hızla sıraya oturdum.

'hadi' dedi hilal merakla 'bak çabuk. Aynı numara mı?'

Telefonu açıp numaraları karşılaştırdım. Aynı değillerdi. Zaten çok düşük bir ihtimaldi ama sıkıntıyla ofladım.

'değil'

'ya!' dedi hilalde oflayıp sıraya otururken. Defteri çıkartıp alinin isminin üzerini çizdi. 'bir tek poyraz kaldı o zaman'

Başımla onayladım. Bilinmeyenle konuşmalarımıza bakarken arkama yaslandım.

Onun poyraz olması düşüncesi kalbimi hızlandırıyordu ancak ben poyrazı görüyordum. Biraz da olsa tanıyordum. Bilinmeyen sürekli bilemediğin, göremediğin dediği için aklım karışıyordu. Eğer poyraz değilse bilinmeyen her kimse tekrar üzülecekti. Çünkü sürekli gördüğüm ve görmek istediğim biri vardı artık.

Bir AdımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin