Yarınımızın Garantisi Yok

160 15 81
                                    

6. BÖLÜM

Hatalarım varsa affola~~~~~~

--------------------------------------------------------------------------


Oyundan sonraki ikinci gün, Çarşamba sabahı, her şey normal başlamışken kendimi birden toplantı odasında Yüzbaşı Park'ın karşısında otururken bulmuştum. Onda da aynı derecede bir şaşkınlık vardı. Kyungsoo, Jongdae ve adını bilmediğim -hiç de umursamadığım- birkaç Yüzbaşı da vardı.

Binbaşılar çağırmıştı bizi ve gerçekten çok stresli görünüyorlardı. Bu stres ise toplantı sonrası hepimize yapışmış durumdaydı.

Toplantı sabah saat ondan öğleden sonra üçe kadar devam etmişti. Sınırda işler hiç iyi değildi anlatılana ve gördüğümüze göre. 

Dün Park Chanyeol'den kurtuldum diye sevinmiştim ya hani? Mutluluğum on iki saat falan sürmüştü.

Binbaşılar asker eksikliğinden yakınmıştı toplantı boyunca. On tane Yüzbaşı vardı, her birini ikişerli grup yapmışlardı. Bilin bakalım ben kimle ekip olmuştum.

Yüzbaşı Park Chanyeol.

Aynı şekilde Kyungsoo ve Jongdae de bir ekip olmuştu. Ekip olanlar eğitimlerini beraber yürütecekti.  Aynı zamanda ay sonunda kışladaki azlık nedeniyle buraya yüz asker daha göndereceklerdi. Binbaşı Minseok'un dediğine göre içlerinde sadece bir tane yüzbaşı olacakmış. Onu da bir şekilde gruplara dahil edeceklermiş.

Hayatımdan stres, gerginlik hiç gitmiyordu zaten.

Bir de hepsinin üzerine, baş ağrım iki gündür hiç konuşma tenezzülünde bulunmamıştı. Bu da beni biraz sinirlendiriyordu. Altı üstü bir iddia kaybetmişti, böyle çocuk gibi davranıp küsecek miydi bana. Böyle olacağını, kendine olan güvenini kaybedeceğini bilsem tüfeği kendime çevirir, kendi kendimi vururdum zaten.

Genelde yanıma gelip konuşma başlatan ve beni kışkırtan o olduğundan böyle tepki veriyordum. İstemesem de alışmış olmalıydım salak herife. Yoksa neden şimdi onu bulmak için askeriyede dolanıyor olabilirdim ki?

Tek neden de bu değildi, hiç hoşuma gitmese de yarın onunla birlikte eğitime başlayacaktık. Aramızda sorun olsun istemezdim.

Aslında aramızda değil, onun benimle bir sorunu olsun istemiyordum çünkü ben insan ilişkilerinde umursamaz olan taraftım. Benim için iddiayı kazanmıştım ve o konu orda kapanmıştı. Normal hayatıma geri dönmüştüm.

Düşüne düşüne tüm askeriyeyi dolandıktan sonra umutsuzca odama çıkmaya başlamıştım ki aklıma odasında olabileceği geldi. Bu ihtimalle de sırıtmış, seri adımlarla odalarımızın olduğu koridoru geçmiştim bile.

Kendi kapımda değil, onun kapısının önünde durarak üç kere ritmik şekilde tıklattım ve komut gelmeden kapıyı açıp içeri baktım. Park Chanyeol elindeki kağıtlarla masasının önünde duran ikili sandalyelerden birine oturmuş, şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Pis pis sırıttım onu görünce,

"Ooo, Park." O sırada tam karşısındaki sandalyelere kendimi atmış, yayılarak konuşmaya devam etmiştim, "Evrak işleri demek."

Hala kocaman açtığı boncuk gibi duran gözleriyle beni izliyordu. Rahatlığım onu şaşırtmış olmalıydı. Hemen sonrasında ise kafasını iki yana sallamış, ilgisini elindekilere çevirmişti.

Yapmıştı işte. Yemin ederim fıttıracaktım.

Ne diye bana bakmıyordu gerçekten anlamıyordum. Hani o gün çok ağır da konuşmamıştım. Derin bir nefes verip yayıldığım yerde toparlandım. Şu an ciddi bir konuşma yapmalıydım, umursamazlığımı birkaç dakikalığına yok sayalım lütfen.

Özgürlüğü Gökyüzünde Aramak -ChanBaek-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin