Gecenin karanlığına gömülüp bir daha çıkmamayı ne kadar çok diledi Defne ne çok istedi bir yıldız olup uzaklaşmayı. Daha kötü ne yaşayabilirim diyordu sürekli ve her defasında en dibe ulaşıyordu. Ağrıdan kafasını kaldıramaması mı, ağlamaktan yanma evresine geçmiş açamadığı gözleri mi yoksa rüyasında onu gördüğü yetmezmiş gibi bir de gece yarısı burnuna kokusu çalınması mı? Hangisi daha kötüydü ya da hangisi daha çok canını yakmıştı? Kesinlikle rüyasının etkisinden çıkamayıp onu gerçek sanmasıydı, o koku burnuna dolduğu an açmıştı gözlerini kalbi çarpmıştı çünkü yine, olduğundan daha farklı hissediyordu.Yatağından hızlıca doğrulup etrafına bakındı, yatağın diğer ucunu inceledi iyice, yastıkları etrafa saçtı sanki ordan çıkacakmış gibi ama yoktu işte. Tam geri yatacakken aşağıdan gelen sesle geri doğrulup hızla yataktan kalktı kadın, nefesini tuttu sanki en ufak bir firede bir şey kaçıracakmış gibi. Yavaşça adımlarını sürdürdü merdiven başına geldiğinde kalbi daha hızlı atıyordu elleri çoktan titremeye başlamış dizleri uyuşmuştu. Karanlık koridorda tam olarak nerden geldiğini anlayamasa da dikkatlice sesin geldiği yöne gitmeye çalışıyordu. Aşağı merdivenden indiğinde salonda da kimsenin olmadığını fark etti, alışmıştı artık bu duruma gitmediğine inanmayıp onu şu koltukta uyurken bulacağına o kadar inandırmıştı ki kendini sürekli hayal kırıklığına uğruyordu. Ağzının kuruduğunu fark edince mutfağa doğru ilerleyip su içmeye gitti ve geri dönüşte açık bulduğu çalışma odasının kapısı onu dehşete düşürmüştü. Kilitli olduğuna emindi çünkü bu kapının, özenle kontrol ediyordu hatta uzun süredir de girmiyordu. Hırsız aklına gelen ilk şeyken eline aldığı sert bir objeyle yavaşça kapının kulbunun tutup daha da itti ve içeriye ani bir haraketle giriş yaptı. Odanın boş olması derin bir nefes almasını sağlarken masası dağılmış durumdaydı ama değerli çok fazla eşyası yoktu... yani pahada değerli bir şey yoktu... Kutunun başına bir şey gelmiş olma ihtimali bile gözlerinin dolmasına yetmişti elindekini bırakıp kutuyu sakladığı yere baktığında bir boşlukla karşılaşmıştı. Hırsız ihtimali hala aklından gitmemiş ve çalındığını düşünürken gözüne takılan fotoğraf makinesi çantasına kaydı gözü hemen onu eline alıp baktığında makinenin yerli yerince durduğunu fark etti. Eğer hırsız bir şeyler çalmak için geldiyse bunu da alırdı elbet kutudan daha göz önündeydi sonuçta diye düşündü kadın. Fotoğraflar yüzünden başına büyük dert açmış gibi görünüyordu çünkü birileri gizlice sadece o fotoğraflar için gelmiş duruyordu. Düşündükçe daha çok kafası karıştı kadının madem öyle o kutuyu nerden biliyordu sadece masanın üzeri dağınıktı kutuyu bulmak için pekte zahmete girmiş gibi değildi. İyice bulanıklaşmıştı her şey neyi nasıl düşüneceğini şaşırmıştı, başı döndüğünden masaya tutunup kendini sandalyeye atmıştı ve oturunca gözüne ilişen günlüğüne eli gitmişti. Sayfalarını çevirip en son kaldığı yerden devam ediceklen ona ait olmayan bir yazı ile karşılaştı işte bu her şeyin daha da karışmasına sebep olmuştu.
"Bende çok özledim seni ama maalesef güzelim Uygar Uyguner öldü."
***
"Az kalsın yakalanıyordun geri zekalı! Alabildin mi fotoğrafları?"
"Aldım. Keşke yakalansaydım da şu saçma oyunlara gerek kalmasaydı."
"Aynen, Defne de seni gördüğü an kalp krizinden mevta olurdu değil mi güzel kardeşim?"
Eve giren iki adam son anda camdan çıkmayı başarmış ve evin duvarına sinmiş sessiz ama hararetli bir şekilde atışıyorlardı.
"Nasıl çıkacağım ben kızın karşına şimdi? Sıçayım böyle işe işler gitgide sarpa sardı."
"Böyle olması gerekiyordu vicdan yapmayı kes. Başımıza ne geldiyse senin salak duyguların yüzünden geldi. Tutamadın kendini bok vardı aşık olunacak!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELEK
Fanfictionİki aşık ruh felekten çıkmış iki beden birbirlerini arıyorlar. Önce kim bulur dersiniz?