"Bu da bitti!" diyerek olduğu yerden doğruldu Defne ve toprak olmuş üstünü silkeleyip tek askısı düşmüş olan tulumunu düzeltti. Derin bir nefes verip az önce daha büyük bir saksıya geçirdiği çiçeklerine baktığında kocaman gülümsedi. Birkaç ay önce neredeyse solmak üzereydiler ama Defne onları büyük bir özveri ile sanki bir bebekmiş gibi bakmış ilgi göstermişti. Onlar büyüyüp serpildikçe Defne'nin içindeki karanlık bulutlar dağılıyor ve ardından çok güzel bir güneş açıyordu. Mutlulukla saksıları yerden alıp onları seranın en güzel yerine götürmüştü ve tek tek oraya yerleştirmişti. Etrafta ordan oraya koşuştururken en son eline aldığı orta boy bir saksıyı başka bir yere kaldıracakken daha ne olduğunu anlayamadan saksının bir anda elinden düşüp yeri boylaması bir olmuştu. Saksının yere düşmesiyle öylece olduğu yerde kalan Defne hiçbir şey yapamadı ağzından tek bir kelime dahi çıkmazken elini yavaşça kalbinin üzerine götürdü. Yine oldukça hızlı atıyor hatta bu sefer çarpıyordu ve en son "Bir şey oldu." dedi kendi kendine mırıldanarak."Günaydın boss!" diye kırık Türkçesi ile İngilizce ve Türkçeyi birbirine karıştırıp aksanlı bir şekilde konuşan, sarışın orta boylarda elinde poşetlerle birisi girmişti seraya.
Defne'nin sesi duymasıyla bir anda ayılırken bütün olan şeyi boşvermiş ve "Günaydın Jacob!" diyerek adamın yanına gitmişti.
"Are you OK?"
"Evet, evet iyiyim. Saksıyı kırdım da yanlışlıkla bir şey yok ama hallederim şimdi."
"Sen al şunları. Ben hemen hallediyorum." diyerek hemen kırılan saksının yanına gitmişti.
Defne de eline tutuşturulan poşetleri alıp hemen arka taraftaki masaya doğru ilerlemiş ve kahvaltılıkları çıkarmıştı. Kırılan saksının parçalarını toplayıp yanına gelen Jacob az önce Defne'nin yeni saksıya aldığı çiçekleri fark etmiş ve "Çiçekler muhteşem görünüyor! Onları gerçekten canlandırdın." demişti.
"Uzun sürdü biraz ama değdi."
"Zaten bir tek o çiçekleri değil bu serayı komple baştan yarattın!"
5 ay öncesine kadar aynı Defne gibi harabe bir yerdi bu sera. Her yeri otlar basmış kimi çiçekler solmuş meyve veren ağaçların dalları kırılmıştı. İçi harabe olan bu mekanın dışı aslında oldukça güzeldi. Bitkilerin her yerden ışık alabilmesi için etrafı komple camekan duvarlarla kaplıydı ve oldukça büyük bir bahçesi vardı. Bu seranın asıl sahibi olan dedesinin ricası üzerine gelmişti Defne buraya. Artık burası ile ilgilenmekte zorlandığı için devretme kararı almış ve bunu duyan Defne de yeni bir başlangıç için gelmişti. Zararlı otlardan, tozdan, pislikten arındırmıştı önce daha sonrasında ise önce bahçeden başlayarak ağaç dikmiş ve seranın kapısına uzanan bir yol yapmıştı. Hemen ardından ölmüş çiçekleri de ağlayarak atmak zorunda kalmış hatta kimisini alıp yaşatmaya çalışsa da yine hüsran ile sonuçlanmasıyla daha çok ağlamıştı her defasında. Gün geçtikçe açan çiçeklerle o da yenilendiğini hissediyordu ve ne olursa olsun yarın için hep bir umudu oluyordu. Bu yolda da ona yardım eden kişi dedesinin sağ kolu sayılan ona yardımcı ve yanında olması için gönderdiği Jacob'tu.
Defne büyük bir dikkat ve özenle elinde tuttuğu bitkinin yapraklarına tek tek su püskürtürken yanına oldukça yorulmuş bir vaziyette olan Jacob gelmişti.
"Öğle molası! Fazlasıyla yoruldum hadi gel bir kahve içelim."
"Daha yapraklarını sulamam gereken bitkiler var. Sen git ben sonra gelirim."
"That's enough Daphne!" diyerek Defne'nin önce elinden suyu almış ve ardından kolundan tutup onu dışarı çıkartmıştı.
Her zaman gittikleri kafeye doğru ilerlerken Defne'nin içinde geçmeyen bir sıkıntı vardı. Sabah o saksı kırıldığından beri gitmeyen hatta onu daha çok huzursuz eden bir şey. Jacob önden kafeye girerken o kapıdan girmeden hemen önce hızlıca etrafına bakınmış sonrasında bunun bir paranoya olduğunu düşünüp içeri girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELEK
Fanfictionİki aşık ruh felekten çıkmış iki beden birbirlerini arıyorlar. Önce kim bulur dersiniz?