Uzun gittikçe daralan bir sokakta yine nefes nefese kalmış bir şekilde arkasında onu ne kovaladığını bilmeden koşuyordu Ömer. Aldığı nefesler artık yetmemeye başlayınca daha henüz yolun sonunu göremeden durmuştu. Ellerini dizlerine götürüp eğilirken ciğerini yakan derin nefesler almaya çalışıyordu. Yine ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Etraf oldukça karanlık ve kasvetliydi. Olduğu yerde öylece durup haraket etmezken etrafını bir anda sis kaplamıştı. Ortalık sisle kaplanırken önünü daha da göremezken önce doğruldu ve elini yavaşça belindeki silahına götürdü. Ona doğru gelen adım seslerini duyunca sesim geldiği yöne doğru silahını doğrulttu hemen. Adım sesleriyle birlikte sis yavaşça dağılıyordu ve ona gelen şey ise daha da yaklaştıkça elindeki silahı daha da sıkıyordu. Daha çok sıktı, daha da ve daha da... derken birkaç tane derisi simsiyah parlayan uzun ve büyük yılanlar usulca ayaklarına doğru dolandı ve etrafa yayılırken bu sefer elinde sıktığı silahı yavaşça gevşetti ve aşağı indirdi. Düzenlediği kalp ritmini aldığı nefesler ile kontrol altına aldığını sanırken kalbi bir anda sıkıştı, sanki iki el boğazını sıkıca tutmuş da bırakmıyormuş gibi bir anda nefesi kesildi. Sis bulutu geldiği gibi geri dağılırken o da haraket etmek istedi ama olmadı. Hemen arkasında ise büyük bir gürültü olmasıyla arkasını dönmesi ve karşısında karnına parmağında alyans takılı olan elini koymuş, bembeyaz elbisesi ve kızıl uzun saçlarıyla duran Defne ile karşılaşmıştı. Kalbi sıkışmaya devam ederken bütünün vücudunun uyuştuğunu hissetti ve elindeki silahı tam yere düşecekken Defne'nin "Ömer!" diye seslenip ona bir adım atmasıyla tüm gücü ile silahı kavrayıp ona ateş etmesi ve kadının bembeyaz elbisesi kan içinde kalması bir olmuştu.Rüyasındaki bilinçaltının yarattığı gürültü ve gördükleri ile yerinden fırlayarak kalkması bir olmuştu Ömer'in. Etrafına bakındı ilk önce kendisine gelmeye çalışırken. Kendi evinde, yatağındaydı. Hatta yanlış hatırlamıyorsa öğle saatlerinde görevden gelebilmiş ve hemen iki gün uykusuz kaldığı için hemen uyumuştu. Ama bu gördüğü kabuslar yeni değildi. Sürekli olarak neredeyse her uykuya daldığında böyle rüyalar görüyordu.
En son artık sakinleştiğinde yatakta doğrulup sırtını yatak başlığına dayamıştı. Hafif aralık camdan serin serin rüzgar içeri girerken üşüdüğünü fark etti ancak camı kapatmak da istemedi. Odasında uçuşan perdelere gözü dalarken elinde oynadığı şeyin alyansı olduğunu fark edince elini havaya kaldırıp göz hizasına getirdi ve derin bir iç çekti. Tam bir hafta önce Defneyi istemişlerdi. İki gün önce de nişanlanmışlardı.
Kesinlikle üşüyordu. Hemde fazlasıyla. Ama camı kapatmayı da istemiyordu. Çünkü içeri giren rüzgar ona çok güzel hissettiriyordu. Belki de üşümek güzel bir şeydi onun için.
İsteme Günü
Herkesi büyük bir heyecan kaplarken bütün aile nefesini tutmuş bir şekilde bu anı bekliyordu. Bir sandalyede Ömer hemen yanında ise Defne önlerinde ise iki adet kahve fincanı. Ömer gergin bir şekilde önce Defneye sonra masanın üzerinde duran fincana baktı. Defne de onun gerildiğini anlayınca ve herkesin gözü şu an ikisinin üzerinde olduğundan kendi fincanını eline aldı ve Ömer'e de işaret etti. Ömer de kendininkini alıp emin olmayan bakışlarla Defneye bakarken "Ben seninkini mi içsem?" diye fısıldamıştı. Defne ise buna gülmüş o da "Benim kahvemde de tuz var." demişti ve fincanını hafifçe Ömer'inkine tokuşturmasıyla ikiside aynı anda kafaya dikmişti tuzlu kahveyi. Anında ikisininde yüzü buruşurken birbirlerine baktıklarında gülmeden de edemediler.
"Efendim artık daha uzatmaya gerek yok. Her şey yolunda ve çok güzel ilerliyor. Çocuklarımız da mutlu umarım daha da mutlu olurlar. Geliş amacımız belli; sizden Allah'ın emri peygamberin kavli ile Defne kızımızı Ömer oğlumuza istiyoruz." diye yumuşak ve sakin bir şekilde lafını tamamlamıştı Necmi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELEK
Fanfictionİki aşık ruh felekten çıkmış iki beden birbirlerini arıyorlar. Önce kim bulur dersiniz?