Yorgun

81 9 29
                                    


Delirmiş gibi hissediyordu Ömer. Ne tarafa gideceğini ne yapacağını kestiremiyordu. Beyni bulanıktı, etraf sisli ve karanlıktı. Defne yoktu. Arkada baygın bir şekilde bıraktığı adamın dediklerini düşündükçe aldığı nefesin ciğerlerine yetmediğini hisseti.

"Muhtemelen toprağın altında."

İhtimal vermek istemedi ilk başta. İnkar sürecine girdikçe kalbi daha çok inanıyordu sanki böyle bir şeyin olabileceğine. Beyninin içinde ise sürekli ya doğruysa? diye cümlelere yankılanıyordu. Hızlı gittiği adımlar sanki birinden ya da bir şeyden kaçıyormuş gibiydi. Sık nefes alıp veriyor soğuk soğuk terliyordu. Korku ve endişe vücudunu saran en belirli duyguydu şu an. Kafasında ki seslerin yüksekliği arttıkça nefesi daha da daralıyordu. En son ise o sesleri sanki bastırmak istercesine dizlerinin üstüne kendisini bırakırken oldukça güçlü bir sesle haykırmıştı acısını. Ciğerinde ki bütün nefesi bu bağırış ile boşaltırken en son sakince ağlamaya dönüşmüştü.

Nerde olduğunu bile bilmediği bir yerde sanki koca bir hiçliğin içindeymiş gibi hissediyordu. Başka gidiş yok, kimse yok, hiç ışık yok. Bunun üstesinden nasıl başa gelebilirdi bilmiyordu. Defneye bir şey olamazdı, olmamalıydı. Kendisini bir sürü güzel şeye hazırlamışken bunlar olmazdı. Buna müsaade etmemeliydi ama şu an üstüne bütün ağırlığını verdiği dizlerin kalkmaya ne hali vardı ne gücü.

"Ömer!" diye bir ses yankılandı kulaklarına. Zihninin ona bir oyunu mu diye düşündü ama şu an ona doğru koşan Defnesi oldukça gerçekçi ve canlıydı.

Tam karşıdan koşarak ona gelip daha kendisi ayağa bile kalkmadan onun gibi dizlerinin üstüne çöküp hızlıca boynuna sarılmıştı. Olayın büyük bir şokunu geçirirken beyni ilk başta sarılması için herhangi bir komut veremedi ve bir süre öylece Defne'nin ona sarılmasına izin verdi. "İyisin." diyordu Defne sarılıp saçlarını okşarken. Belli ki o da korkmuştu.

Defne'nin sarılması bitip ayrıldığında onu görmesiyle sanki elektrik çarpmış gibi kendisine gelip irkilmişti. Karşısında durduğunu ilk başta idrak edemese de ellerini hemen onun yüzüne götürüp avuçlarının arasına aldığında çok daha berraktı her şey. "Yaşıyorsun." demişti tek bir nefeste ve ağlamamak için kendisini zor tuttuğundan sesi titrek çıkmıştı. "Yaşıyorsun, ölmemişsin." demişti yine canının son damlasıyla ve hemen dudaklarına kapanmış ardı ardına bir sürü öpücük bırakmıştı. "Burdasın." demişti iç çekip alnını onunkine dayayarak. "Burdayım." demişti o da derin derin iç çekerken. Son kez dudaklarını öptükten sonra ayrılırken ve en son hatırladığı şey "Bir daha asla..." demesi ve daha cümlenin devamını getiremeden Defne'nin kucağına bayılmasıydı.

***

"Günoooş! Hadi uyan artık Ömer!" diye neşeli sesiyle elinde bir tepsi odaya girmişti Defne.

Ağır ağır gözlerini aralayan Ömer etrafına bakındığında yine aynı yatakta ve aynı evde olduğunu fark etti. Koluna da bir serum takılmış öylece yatıyordu. Kendisine gelmeye çalışırken sertçe yutkunarak "Ne oldu?" diyebilmişti.

"Valla daha ne olsun? Yaşamadığımız şey kalmadı."

"Sen iyi misin?"

"Asıl sen iyi misin Ömer? Kaçırılan sensin. Var mı bir ağrın? Dikişlerin açılmış doktor yeniden baktı ama pansuman yapıldı merak etme. Tam da iyileşiyordun ya." demişti Defne üzgün bir tonda.

"Nasıl kaçırılan benim? Rüya değil miydi ya?" diye zar zor çıkan sesiyle konuşmaya çalışmıştı Ömer. Boğazları bağırmaktan tahriş olduğu için yangılıydı ve ağrı yapıyordu.

Dudaklarını birbirine bastırdı önce Defne ve yaşadıklarını tekrar hatırlayınca sımsıkı gözlerini yummuş ardından kafasını sallayarak irkilir gibi aniden açmıştı. "Buraya gelenler..." diye lafa girdi önce ve derin bir nefes alıp devam etti,

FELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin