"İyi ki doğdun Defnem."Işıl ışıl parlayan gözlerini oldukça büyülenmiş bir şekilde karşısındaki adama dikmişti Defne. Bunun üzerine daha hiçbir şey denmese, yapılmasa olurdu. Hiç beklemediği anda beklemediği bir şeyle onun karşısına çıkması ve kendisine böylesine bir tutkuyla bir daha hiç bırakmayacakmış gibi dudaklarına hapsetmesi yetmişti. Gülümsemesini daha da genişleterek usulca kollarını adamın boynuna doladı ve gecenin onlara bahşettiği ay ışığının altında gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp içinden şöyle geçirdi; Evet, iyi ki doğdum.
Birbirlerine daha da sıkı kenetlenirken ikiside derin bir iç çekti. Ne olursa olsun, kim ne derse desin, ne Ömer'in ne de Defne'nin vazgeçmeye niyeti yoktu. Artık olmazdı.
Defneye hala sıkı sıkı sarılırken aklındakileri kovmaya çalıştı Ömer. Evet, o gece tam da bu nokta da tanışmış ilk defa gözleri birbirlerine kenetlenmiş birbirlerinin kalplerine doğru akmışlardı. Ama olayların bilinmeyen yüzü Ömer'in aklına geldikçe onu sanki boğuyor gibi rahat bırakmıyordu. Eğer ona "yapma, dur." diye emir gelmeseydi belki Defne şu anda kollarının arasında olmayacaktı. Ona hiç gülmemiş, onu hiç sevmemiş olacaktı. Ne kadar kendi içinde kendisine itiraf edemese de... az kalsın öldürücekti onu. Hemde bu bir değil iki kere olmuştu.
Düşünmemeye çalıştıkça aklına daha çok şeyin gelmesiyle sımsıkı kapadı gözlerini Ömer ve daha sıkı sarıldı Defneye. En sonunda sanki onu boğazlayan görünmez ellerden kurtulmuş gibi derin bir nefes alarak aniden ayrılmıştı Defneden. Hemen kendisine gelip toparlanmaya çalışmıştı ve gülümseyerek Defneye bakmıştı. Defne de aynı şekilde ona gülümserken, Ömer usulca iki elinden tutmuş ve az önce tüm düşündüklerini bir kenara bırakmış hayranlıkla ona bakarken konuşmaya başladı, "İyi ki doğdun sevgilim. Umarım güzel yüzün hep böyle güler ve ben seni hep o gülüşünden öperim." deyip ufak bir öpücük kondurdu kadının dudaklarına ve devam etti, "Tam burda, şu gecenin karanlığında hayatıma ışık tuttuğun için çok şanslıyım ben. O yüzden iyi ki varsın ve sanırım bunu söylemekten hiç bıkmayacağım, seni çok seviyorum. Nice güzel yaşlara Defnem."
"Ne yaşarsak yaşayalım, bende çok şanslı hissediyorum kendimi. Senin kadar güzel seven biri bana gelmiş geçmiş en güzel doğum günü hediyesi herhalde." deyip bu sefer yerinde hafif parmak uçlarının üstüne çıkarak Ömer'in dudağına uzanmış ve ufak bir öpücük kondurmuştu. Ömer de gülümsemiş ve Defneyi elinden tutarak arkada olan arabaya doğru "Hadi, gidelim." diyerek götürmüştü.
"Nereye gidiyoruz?" demişti Defne arabaya bindiklerinde.
"Ufak bir sürpriz. Hatta önce sana uğrayalım, sen birkaç parça bir şey al yanına ondan sonra çıkalım yola."
"Kalmalı gidiyoruz bir de? Ay kaç gün, nereye?" diye heyecanla sormuştu Defne.
Ömer de Defne'nin bu haline gülümseyip, "Bir gün sadece akşamına geri döneceğiz." demişti.
Ömer'in dediği gibi önce eve uğrayıp uzun uğraşlar sonucu Defne sonunda yanına alacaklarına karar vermiş ve gecenin bir yarısı yollara düşmüşlerdi. Karanlık, her iki tarafı da ormanla kaplı olan yolda arabanın farı aydınlatıyordu sadece önlerini. Defne nereye gittiklerini tahmin etmeye çalışmış ama yolda bir tabela dahi olmaması üzerine bir sonuca varamamıştı. Arada Ömer'e sorma şansını denemiş ama Ömer sürpriz olduğunu söyleyip cevaplamamıştı.
En sonunda koca bir demir kapının ordan saptıklarında bir eve geldiklerini anlamıştı Defne. Etraf karanlık olduğundan çok fazla bir şey seçilmiyordu ama bahçesiyle birlikte baya büyük bir evdi. Arabadan indiklerinde etrafına bakındı ilk önce Defne ama ay ışığından başka tek bir ışık dahi yoktu. Arabadan çantaları alan Ömer'in yanına yaklaşıp ona hala soran gözlerle bakınca Ömer arabayı kitlemiş ve gülerek Defne'nin elinden tutup eve daha geniş bakabilmeleri için birkaç adım geri çekilmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FELEK
Fanfictionİki aşık ruh felekten çıkmış iki beden birbirlerini arıyorlar. Önce kim bulur dersiniz?