Adından anlaşıldığı üzere, bir dönemin kadın kahramanlarından ilham alınarak yazılmış bir kurgudur.
Aşkı ve Görevi arasında kalmış Nazende,
Aşkı ve Çaresizliği arasında kalmış Ayaz,
Aşk ve Gururu arasında kalmış Nasuh,
Aşk ve Fedakarlık arasında kalmış Cemil...
1 kadın, 1 asker, bir düşman ve 1 dostun hikayesi...
***
Başlama tarihi, anımız...
Yeni çömlek için malzemeleri kenara koyarken bir taşın üstüne oturup gözlerimi gitmek isteyip te bir türlü fırsatını yakalayamadığım tepeye diktim. Öyle büyük bir tepeydi ki, kimse ona oranın tepe olduğunu söylemeseydi ulaşılması güç bir dağ derdim. Kafamı dağıtırım diye geldim ama mevzu o kadar kalbimdi ki yolumu şaşırmaktan artık korkuyordum. Tarlaya gitmekten vazgeçmem bu dağınık kafayla işe yaramayacağımı düşünmemdi. Nedim'e yapılması gereken işler için talimat vermiştim.Artık bazı gerçekleri kabul etmek istesem de gözlerini anımsayınca her şey bir anda önemini yitirmeye başlıyor ben sadece ona güven besliyordum. Anlıyor olmak kabul etmekten uzaktı.
Bana güven ve sevgiyle bağlanmış bir kalbi nasıl kırardım? Ne elim ne de dilim gitmiyordu.
"Bana bunun geçici olduğunu söyleyin," diye mırıldandım gökyüzüne doğru. Beni işitiyor olsalar dahi bir cevap alamayacağım kesindi. "En azından babamın yanımdaydın sen, benim kaldığım yer durmak istediğim yerden uzak!" Derin bir nefes aldım. "Eskiden yanınıza gelmek istiyordum, ama şimdi biraz daha fazla özlesem ziyanı olmaz! Biraz daha yaşamak istiyorum, tüm bu işler bitince biraz daha yaşamak istiyorum. O tepeye tırmanmak istiyorum. Tüm bunlar bitince, hala hayattaysam Ayaz'ı bir kere görmek istiyorum."
"Bitmedi mi?" dedi Muhtar'ın çok yakından kulağıma ulaşan sesi.
"Yoruldum ama bitmek bilmiyor!" dedim. Gelmemi kati bir suretle istemediğini dile getirmesine rağmen olmadık bir saate neden burada bulunmamın merakı içinde olsa da sanırım ben anlatmadan konuya giriş yapmayacaktı. Dedemin cemiyetten haberi olduğunun muhtemelen farkındaydı, işin içine bu denli dahil olduğumu öğrenmesi sorun teşkil edecekti.
"Yeterince dikkatini vermiyorsun, biraz dinlen sonra devam edersin!" dedi. Bir sonbahar sabahını anımsatan gözlerimi yüzüne kaldırdım. Dışarıdan bakıldığında dertsiz, tasasız, kimsenin işine karışmayan ve memleketin gidişatının ne denli zararda olduğunu bilip te meşgul olmayan biri gibi soğukkanlı durmasını takdir ediyor, henüz yolun en başında olduğumu rahatlıkla görebiliyordum. Söz konusu duygularım olduğunda aklımı muhatap alamayacak kadar cahil ve kalbime düşkündüm. Canım yandığı için belki her şeyi mahvetmiş biri gibi çaresiz ve başıboş hissediyordum.
"Yorgunluk bedenimde değil, ama ne yaparsam yapayım elim de tutmak bilmiyor!" dedim güçlükle. Tüm insan ilişkilerinden köşe bucak kaçmıştım, şimdi ise elim kolum bağlı bir sevdaya boynum bükülmüştü.
İşaret parmağını şakağının hizasına getirdi. "Buranın yorgunluğu bir başka güçten düşüren bir şey, kafanı toplayıp öyle gel!" dedi. Hafif azar barındıran sesi manalıydı.
"Ne zaman bitecek?" diye sordum. Çamura bulanmış ellerimi yüzüme doğru kaldırıp avuç içlerime baktım.
"Eskiden olsa ne denilirse sorgusuz yapmaya hazırdın, bu halin beni endişelendiriyor!" dedi Muhtar. Ne kadar eski diye düşünmeye gerek yoktu, daha düne kadar kafam yerinde ve kalbimi kontrol edebiliyordum. Bir anda olmuştu. Farkında olmadan, sonunun ne getireceğini düşünmeden...
"Dedem gibi konuşmayın, tünelin ucu hiç görünmeyecekmiş gibi bir karanlık ki asıl beni endişelendiren hiç gün ışığı göremeyecek olmamız!"
"Şimdiden inancını yitirdin mi?" dedi şaşkınlık dolu sesi. Bana baktığını hissettim. İnancım yerindeydi, beklemek yoruyordu beni.
"Ölmeye hazırdım ama bazı düşünceler korkutuyor beni," dedim iç çekerek. Gözlerimi tepeye diktim. "Geleceği bilmemek korkutuyor. Bir geleceğimin olmaması, ona sahip olmamak beni korkutuyor! Sahi ne olacak sonumuz?"
"Bir süre sadece çamurla uğraş," dedi Muhtar.
Gözlerimi geldiğimden beri zihnimi özgürlük naralarıyla meşgul eden tepeden ayırmadım. "O tepeyi ne zaman göreceğim?" diye mırıldandım. İç çektim. "Görmek istiyorum!" İçimi hüzne boğan sessizliği durduramıyordum. "Ölmeden önce görmek istiyorum. Mümkün olsun." Derin bir nefes aldım. Çamurlu ellerimle elbisemin eteklerine tutundum. Ayağa kalktım.
"Hüsam Abdullah ile tartıştınız mı?" diye sorduğunda ağırlık niyetine kullandığım içi su dolu tahta taşıma kovalarını aldım.
Alelade bir konu üzerine konuşuyormuşuz gibi kovalarla birlikte bir sağa bir sola yürüdüm. "Kim olduğumu öğrendi, talimatların yazılı olduğu mektupları bulmuş!" dedim. Durdum. Yüzüne dokunacak en ufak ifadeyi kaybetmemek için dikkatle gözlerimi ondan ayırmadım. Ne şaşkınlık ne öfke... Alelade bir şeyden bahsetmişim gibi kıpırdamadı mimikleri. "Sizden fazla tepki göstermiş olabilir!" Kovaları sırayla yukarı aşağı hareket ettirdim.
"Sizin için korktuğunu biliyorsunuz," dedi. Bir anda resmileşmesiyle kaşlarımı çattım. Çabuk yorulmamı kendimi tamamen verememe bağlarken kovaları kenara bırakıp Muhtar'a yaklaştım.
"Başından beri kuşkulandığına eminim," dedim. "Kara Karga'yı araştırdıklarını söyledi, babamı da. Bir suçlu gibi..."
"Ayaz Teğmeni duymuş olmalısın," dediğinde boğazımda bir kuraklık hissettim ve kalbim anılan adıyla birlikte acıyla tekledi göğsüme doğru. Onaylar gibi kafamı salladım. "Kendisi bizzat ilgileniyor bu kayıp, sır olmuş kahraman kimliklerle. Babanın kim olduğunu öğrendiğinde dedeni bilhassa araştıran kendisi. Arkasında ki kapıyı aralarsa gerçekle karşı karşıya gelecektir. O zamanda gönül vermiş birçok yandaşımızın başı belaya girecek, daralan çember iyice daralacak ve suçlu konumuna getirileceğiz hepimiz. Türklerin burada olup ülkeyi korumalarına sesim çıkmaz lakin ters bir ana denk gelirsek hiçbir yandaşın canını tehlikeye atamayız. Bunu en iyi senin bilmiş olman gerekir!" Bilhassa beni uyarmış olması yutkunmama neden oldu.
"Anladım," dedim. Herkes haklıydı ben sadece kalbimi umutsuz bir aşk olduğuna ikna edemiyordum.
Bir gün Ayaz ile karşı karşıya kalabileceğimiz ihtimaline kafayı yormak ve üstünde düşünmek istemiyordum.
...
Sevgiler...🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
General FictionBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...