Keyifle...
Bir yanılgıdan ibaret olmasını isterdim. Yanıma yaklaşana dek varlığının verdiği huzursuzluğa rağmen gelmesini sabırla bekledim. Yalnız ve yalnızca bir başıma çıktığım yolun kıyısına kurulmuş bir duraktı, önünden geçerken ona değmiş, bana değmesine izin vermiş ve diğerlerinin aksine hiç hoşuma kaçmasa da bir samimiyet oluşmuş ve ben yoluma devam ederken ona minnetle bakıp minnetle yad edeceğim birine dönüşüvermişti. Geriye bakıp her defasında selam vermekten gücenmeyeceğim bir durak, o orada bekleyedururdu ama benim zamanım yoktu, onunda pek benimle gelesi yoktu.
Bu yüzdendi bazı tanışıklıklar o ana ait olur, başkaca yere de taşınmazdı.
"Sizin burada ne işiniz var?" diye sorduğumda kim olduğunun verdiği rahatlıktan mı bilmem hiç etrafı incelemedi. Üzerinde şık duran, yeni olduğu taze renginden belli, ütülü takımına tezat duran varlığıyla burada ki uyumunu birbirine oldukça yakışıksız bulmuştum. Oralı değildi. Bu umursamaz ve güleç hali gün geçtikçe canımı daha çok sıkıyordu.
Eliyle uzaklaşmaya başlamış adamları işaret edip, "Bu beyefendilerin vaziyeti beni endişelendirdi ve kendimi burada buldum. Onları öldürebilecekmiş gibi bakıyordunuz!" dedi yalancı bir düşüncelik sergileyerek. Kulağıma doğru eğilip rahat bir güler yüzlülükle, "Merak etmeyin sırrınız benimle güvende, kim olduğunuzu açıklamadım!" diye ilave etti. Sandığı gibi rahatlamamıştım.
"İçime soğuk su döktünüz, sağ olun!" dedim kinayeyle. Onu ardımda bırakıp tarlanın çıkışına doğru yürümeye başladım. Beni mi takip ediyordu yahut birinin yönlendirmesiyle mi gelmişti, anlamıyordum.
"Eve mi gideceksiniz?" dedi. Soğuk ve mesafeli tavrımdan etkilenmezcesine iki ahbapmışız gibi yakınlık gösteriyordu. Onunla ne yapacağımı bilmiyordum.
"Sanırım, dinlenmem lazım!" dedim. Yüzüne bakmayarak ayıp ettiğimin farkındaydım ama olası bir yakınlık icap etmiyordu, mesafeyi ne denli korusam o kadar benden uzaklaşmasını sağlayabilirdim. "Vaziyetten ne kadar haberdarsınız?"
"Ara sıra kafamı dağıtmak amacıyla olmamam gereken yerlere uğrarım, bilindik yerler sıkıyor ruhumu!" dedi. Yola çıkarken Ceylan ve Nedim de peşimizden yavaş ve temkinli adımlarla takip ediyorlardı. "Bir sorun olduğu aşikar ama huzursuz edeceğini bildiğimden bununla ilgili ağzımı kapalı tutacağım. Sadece yanınızda olayım yeter!"
"Buna gerek yok, kolaçan ediyordum. Pürüzler olduğu doğru lakin aşılamayacak kadar kötü değil," dedim. Kollarımda ki ağrı omuzlarıma doğru akıp boynuma vuruyordu. "Sizin başkaca işleriniz olmalı, lütfen aramızda ki sete halel getirmeyin."
"Size bir kahve ısmarlayayım," dedi sevecen bir sesle. Duymuyordu beni, anlamak istemiyordu. Güneşi ve çiçekleri seven birine tezat düşen karanlığa sevdalı hal ve hareketlerinden çok acaba kendisinin haberi var mıydı?
"Vaktim yok, teşekkür ederim!" dedim.
"Bir at yardımıyla geldim, sizi yanıma alabilirim!" dediğinde yakınlaşma ısrarında ki seviyesiz çabasını daha imkanlı durumlarda kullansa muhtemelen karşı konulamaz biri olabilirdi. Ama yer ve kişide seçtiği yanlış karar büyük bir hayal kırıklığıyla dönüş almasına neden oluyordu. Ona uygun ne bir dost ne bir eş olabilirdim. Düşman olamayacak kadar sevimliydi, o kadar. "Arkadakiler epey geride kalacak!"
"Celil bey," dedim adımlarımı durdurup yüzüne bakarak. "Dedemle aramızda ki hukuka ne kadar uzak kalsanız o kadar iyi sizin için."
"Anlaşmanın bir parçası olsam dahi?" diye sordu.
"Bir anlaşma yok ortada, lütfen görüşmemek üzere aldığım kararımı zedeleyecek davranışlarda bulunmayın, ikimiz için hayırlısı olan bu. Başka türlüsü de mümkün değil!" dedim kırıcı olmamak adına sesim ılık çıkmıştı, buna rağmen gözlerimde ki sertlik verdiğim mesajı daha net anlamasını sağlıyordu. Umarım öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
General FictionBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...