Keyifle...
Ağır adımlarla malikaneye giriş yaparken kapıda bekleyen adamlar gözümden kaçmamıştı. Duru bir şekilde yürüyüp onların beni artık görmeyeceğinden emin olduğum bir noktadan sonra mutfağa doğru yürüyüşümü hızlandırdım.
"Nihayet," dedi Ceylan beni fark eder etmez. "Büyük tartışıyorlar, yüreğimiz ağzımıza geldi. Ahsen de çok kötü! Ne yaptın sen?"
"Yarın geleceklerini sanıyordum," dedim hızlıca. Bir takım sesler işitiyor ama kimlere ait olduğunu çıkaramıyordum. Meraklı gözlerimle Ceylan'dan bir cevap bekliyordum.
"Bizde ama deden bir an önce bitsin istemiş olacak ki çağırttı!" dedi huzursuzca. "Siz ne yaptınız? Şimdiye dek neredeydiniz?"
Ardı ardına bana yüklediği soruları duymazdan geldim ve mutfağa girmekten vazgeçip koşar adımlarla yukarı ilerlerken, "Kimler var odada?" diye sordum Ceylan'a. Dedemin yanında nahoş bir tartışmaya girişmek istemiyordum lakin olacaklarının önünü alabilmek adına dedemin de söylediklerimi duyması şarttı.
"Koç, Karamamba da yanında." Ahsen onlara bir kaç beden büyük gelirdi? "Ya dedeniz başka bir konu için çağırmış bulunmuşsa?"
Ceylan'a bakarken, "Ne olursa olsun içeri girmesine izin verme kimsenin, anlaşıldı mı?" dedim.
"Bir şey olacak, korkutmayın beni!" dedi eli göğsüne giderken.
"Silah sesi duyarsan sakın bir delilik yapma, sadece karargaha gidip Ayaz'a bu belgeyi vermeni istiyorum!" dedim belgenin bir kopyasını ona vererek. "Ya ben sağ çıkacağım ya onlar yenilmiş," dediğimde derin bir nefes alıp dedemin odasının önünde durdum. Kafam karmakarışık, zihnim bulanmış ve gözlerimin gördükleri net değildi.
Koç denen adamın, "Bir karar verdiğimizi sanıyor-" cümlesini devam etmesine izin vermeden, destursuz ve hışımla toplantı odasına daldım.
"Nazende!" dedi dedem. Amcamı odada bulamamak kısa bir şaşkınlık yaşattı ama yüzümde ki soğukluktan taviz vermedim.
"Sesler yükselmeye başlarsa bir şeylerin kırılacağından endişe ettim, bir sorun mu var?" dedim gayet normal bir davranışla. Koç denen adam dedemin karşısında oturma cüreti nereden bulabilmişti bilmiyorum ama birazdan yerin dibine girecekti.
"Bir kadını ilgilendirip, bir büyüğünün odasına destursuz dalmasını gerektirecek kadar önemli bir konu dönmüyordu, biraz edebini takın!" dedi Koç denen adam. Öyle mi der gibi kaşlarımı havalandırdım.
"Bir kadını ilgilendirmiyorsa Ahsen neden bir çıraya tutulmuş ateş?" diye sordum yalancı bir sitemle. "Burada nakışa özen gösterildiği kadar dış hayatlarla da ilgilenmek vazifemiz, bu adam sanılan bazı kimselere de sadece iğne tutmadığımızı ispatlıyoruz!"
"İleri gidiyorsun!" dedi Koç denen adam. Öfkesine hakim olmayı başarsa da gözleri açık hedefimdeydi.
"Siz gitmeyin diye bazen yapıyorum öyle uçarılıklar!" dedim. Sözümle birlikte kınayıcı bakışları dedemin ifadesi zor anlaşılır yüzüne çevrildi.
"Torunun öz saygıdan eksik, sivri dilinden bahsetmişlerdi lakin ben yine boş bir söz olarak kabul ettim. Yazık olmuş emeğine!" dedi dalga geçercesine. Öfkesi geçmemişti lakin o öfkeyi açığa çıkarmamak için her türlü söz saldırıda bulunacaktı. "Bu karar da ısrar ediyorsan söyleyecek başka sözlerim olacak!"
"Benimle konuşuyordunuz?" dedim sorar gibi. Karşısında sandalyeye geçip yavaş, aheste aheste oturdum. "Benimle konuşacak bir denkli mi görmüyorsunuz yoksa gerçekler mi sizi pusturdu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
General FictionBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...