Keyifle...
Karmaşa, korku duyan insan sesleri silah seslerine karışıyor, asıl hedefin bizden başka olmadığından emin olmama rağmen başka yönden çıkan kurşun sesleri bir başka tarafı da hedef almaktan geri durmuyordu. Bu panik anı sadece içimde bir hizada tutmak benim için ne kadar mümkün ise diğerlerini göz önünde bulundurunca çıkmaz bir sokağa saptırılmışım gibi çaresiz hissettiriyordu.
Bir mermi daha arabanın camını delip, camı paramparça ederken, "Zeynep!" dediğini işittim Cemil beyin. Arabada sıkışıp kalmıştı. Ben ise henüz dibinde, bir türlü başımı çıkarmama olanak vermeyen atışlar içinde kalmıştım. "Sakın kalkma!" Ellerini başının altına almış koltuğun içine iyice gömülmüştü. Bir şey yapamıyor, ilk defa yüzünde gülümseme yerine koyu, ne olacağı belirsiz, telaşla karışmış bir endişe görüyordum.
"Siz iyi misiniz?" diye sordum.
"Sanırım," dediğinde bir kurşun vızıldayarak hemen solumda kalan duvara isabet etti. "Değilim, buraya gelin!" diye bağırdı. Sesini yükselmesi duyduğu paniktendi.
Arabayı çalıştırmaya çalıştı şoför ama kurşun ziyadesiyle hasarlı kıldığından gürültülü bir ses çıkarmaktan ileri gitmedi. Huzursuz bir his yaklaştı kalbime doğru. Ayaz'ın olduğu tarafa çevirdim bakışlarımı, otelin kapısında bekliyordu. Çıkmaya her yeltendiğinde bir kurşun olduğu tarafa uyarı niteliğinde patlıyordu ve geri çekilmek zorunda kalıyordu. Ona bir şey olacak korkusu bedenimi yerinde tutmamda güçlük çektiriyordu.
"Kahretsin, silahım yanımda değil!" Böyle zamanlarda şemsiye taşınırdı, silah değil. Evden çıkmadan önce bu ihtimali düşünüp akıllı davranmadığım için kendime kızmalıydım. Kafamı dikkatli bir şekilde camı parçalanan arka kapının penceresine çok uzattım. Hemen önümüzde, üstü karanlığa gömülü bir binanın çatısından ateş ediliyordu.
Evet, hedef bizdik.
"Kim olduklarını bile bilmiyorsunuz, kafanıza göre mi sıkacaktınız?" dedim Cemil beye, kızarak.
"Çok iyi nişancıyımdır ben!" dedi. Çaresizlikle bağırdı. "İki medeni insan gibi de konuşmak diye bir tabir var, ne diye ille de silah göstermek zorundalar ki?!" Böyle bir zamanda bile insana bıkkınlık verecek cinsten şakalarını yapması hayret edilesiydi.
Hedefin o olmadığını anlamam uzun sürmemişti, hedef bizzat bendim. Korkudan uzak bir his kalbime kapanırken huzursuzluk ve öfke had safhaya ulaşmıştı ruhumda. Burada tıkılı kalmak ayrı bir eziyetti.
Cemil beye baktım.
"Niyetleri yok etmek olan zihinleri kelimeler yatıştırmaz!" dedim keskin bir sesle. "Anlayacakları bir dil de henüz icat edilmedi, sizin gibi tatlı dilli bir beyefendiye karşı elbette hiç şansları yoktu lakin gelin görün ki durumun geldiği nokta tam bir kaos!"
Bir şey demek üzere ağzını açtı ama hemen bundan vazgeçip arkamda ki tarafa doğru baktı. Bir kurşun sesinin ardından duvarın arkasına gizlenmiş birinin gölgesi hareket etti ve hemen arkasından sanki vurulmuş gibi duvarın dibine doğru gözden kayboldu. Birileri hem bize hem de Ayazların olduğu tarafa doğru ateş ediyordu ama onlara doğru bir başka taraftan gelen saldırıyı yeni fark ediyordum. Biri bizi koruyordu. Hareketleri tanıdık olan adam.
Bu az evvel fark ettiğim gölgeden başkası değildi. Cemil beyin yanından uzaklaşıp koşarak arka tarafa koştum. Bana doğru hiç ateş edilmemesi duraksamama neden olurken karanlığa gömülü çatıya baktım. Oradan kafamı otelin kapısı çevirdim. Ayaz ve birkaç asker oraya nişan alıp fırsat vermemesinden dolayıydı bu durum. Hareketlendim yine.
Arkamdan Ayaz'ın bağırdığını işittim ama durmadım.
Gördüğüm kişi bizden biri değildi, fikirlerimiz hiç uyuşmamıştı ve düşüncelerimiz aynı yolu paylaşmıyordu ama yabancı da değildi. Emindim. Bize doğru edilen atışlara kendi tarafından karşılık verdiğinde artık yabancı olmaktan çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
Ficción GeneralBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...