Keyifle...
"Kimseden yürüyüşünü gizleme ama kimse nereye gittiğini görmesin, içini tanımadığın insanların gözleri seni yanıltmasın.
Bahar gelir, yaprağını soldur, dalını bir müddet kurut, bırak soğuk üstüne düşsün, düşsün ki hiçbir kış seni üşütmesin ansızın, sonra bahar gelir. Yaprağını vermezsen toprağı yer etmez sana, kökünü sağlam kur ki en şiddetli rüzgarlar bile devirmeye güç yettiremesin. Azmini koru, savaşmaktan önce anlayış ver, merhamet sun ki, öfken açığa çıkarken onu yargılayamasınlar.
Bir suçlu dahi olsa hor görme, görme ki bitirmesin ümitsizlik kalbini."
"Taran'ın bu sözleri meşhurdur ama benim kafamda pek durmuyor," dedi Ahsen'in sesi. Sesli okumamı yarıda bırakırken kelimelerin dolduğu anlamların taştığı kitaba baktığını fark ettim. "Bunu yıllar önce bitirmemiş miydin?" Yaklaşımı ne tatlı ne de hakirdi. Mesafeli ama ılık.
"O zamanlar ne demeye çalıştığını anlamıyordum, yıllar sonra bir kez daha geçerken üstünden ancak bir anlam kazandı içindekiler." Gülümsedim. "İnsanı kendini tartmaya davet eden güzel cümleler," dedim. İç çektim. Günler sonra daha iyi görünüyordu ve günler sonra ilk kez benimle konuşuyordu. Kitabı kapattım. Odada dolandı gözleri bir süre. Belinde gümüş kuşağı bağlı elbisesinin eteğini düzeltti.
"Suçlu biri derken kimi kast ediyor olabilir?" diye sorduğunda gülümsemem yavaşça soldu. Kalbimde sızı henüz dinmemişken ve bir de üstüne Ahsen'in bu kalbini aşamamış halleri beni etkiliyordu. Herkes suçluydu ama bazı kesimler vardı ki yaptıklarıyla övünüyordu, bazı kesimler hoşlanmasa da mecbur olduklarından devam ediyordu ve bazıları da henüz farkında değildiler.
"Emin değilim," dedim sakin bir sesle. Dolaşmaya ara verip sandalyeye oturdu. Saçlarını arkada örmüş, kahve tek parça giysisiyle gayet iyi göründüğünü düşünmüş ve sevinmiştim. İçinin karanlık perdesi çekilmemiş miydi? Gözlerinde gördüğüm boş vermişlik ve hareketlerinde ki öylesine imajını kendini kapattığını hissettiriyordu.
"Bana karşı bir derdin olmadığını biliyorum, dert etme!" dediğinde masada bir yere sabitlemişti gözlerini. Sesinde ki sızıyı hissettim. Kalbinin yaralı olmasında ki sebep, karşılıksız bir sevdaya tutulmuş olmasıydı. Yargılamıyordum lakin bazı zamanlarda beni hayrete düşürdüğünü itiraf edebilirdim. Aşk sanıldığının ötesinde bir şeydi.
"Müsebbibin görünüyorumdur, sadece seni korumaya çalışıyordum!" dedim yüzüne dikkatlice bakıp.
"Haklı da olsan kalbimde ki ağrı yüzünden bunu anlayacak durumda olmadığımı bilmelisin," dedi. "Haklı da olsan altında ezilip kalkamadığım bir çaresizlik var, elimden bir şey gelmiyor ve bu beni hırçınlaştırıyor. Zaman ne gösterir bilemiyorum ama ilerde bu anları düşünüp pişman olmaktan korktuğumdan sana saldırmaktan kaçınıyorum."
"Ne yaparsam yap, sesimi çıkarmam!" dedim. Başka ne diyebilirdim, bilmiyordum.
Eskiden olsa sesini yükseltir, inatçı davranırdı ama şimdi ürkek bakışlarından ne kadar zor bir durumun içinde olduğunu ta içimden hissediyordum.
"Seninle farklıyız, bu farklılık yeni yeni belli ediyor sanıyordum kendini ama daha öncesine de bakacak olursak aslında başından beri ne denli ayrı karakterlere sahip olduğumuz ortada! Eymen bazen sana katlanamadığını söylediğinde haklı, aslında sende bize katlanamıyorsun!"
Katlanamadığım kendi fikirleri olmayışları, söylenenleri yargılamadan; doğruluk kefesinden geçirmeden kabul görmelerineydi.
"Aile değerleri benim içinde önem arz ediyor," dedim samimi bir dille. Onlar benim ailemdi lakin bir bütünlüğü temsil etmiyordu bu anlam, bölünmüştük. Bu bölünmüşlük bazı kesimimizi bazı kesimden ayrı koymuştu. Fikirler bir olmayınca akrabalık bağları pek mühim sayılmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
General FictionBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...