Keyifle...
Gözlerime değen ağırlık kirpiklerimi birbirinden koparmama pek olanak sağlamıyordu. Karnımın ortasında müthiş bir ağrı hissederken yüzüm acıyla buruştu. Uzandığım küçük sedirin kenarından destek alarak doğruldum ve kurumuş boğazımla birlikte içimde susuzluk hissi belirdi.
Gözlerimi kısık da olsa araladım. Birkaç saniye boyunca nerede olduğumu anımsamaya çalıştım. Nezarethanedeydim, dün geceye ait anılar üşüştü kafamda ve olanları düşündüm. Ayaz ile gerçekleşen konuşma şimdi omuzlarımda bir yük gibi ağırlık veriyor, itirafım ve kendime ait ifşalarımı hatırlamak yüzümün kızarmasına neden oldu.
Kalın örtüyü üzerimden çekip yanıma koydum. Ayaklarımı sersemce soğuk zemine sarkıttım.
Ne yapacaktım şimdi ben?
Kulağıma ilişen ayak sesleriyle birlikte yüreğim heyecanla ağzıma doğru yükseldi. Demir parmaklıkların arkasında beliren bedenle birlikte yüzüm anında soldu. Dün köşkte aramak üzere gelen askerlerden biriydi. Kapıyı çabuk hareketlerle açarken yerimden kımıldamadan kilidin çıkardığı sesi dinledim.
Giydiği üniformaya baktım. Ayaz'ı düşündüm. Beklentili halini hüsrana çevirmiştim yine. Onu yıkıldı yıkılacak bir köprü üzerinde çaresiz bırakışımı düşündüm. Bana gelebilirdi, geride kalan ne varsa yıkılacağını bilerek, gitmeyi tercih edebilirdi, o köprüyü tamamen parçalayarak.
"Çıkabilirsiniz!" dedi asker. Dışarıya kadar bana eşlik edeceğini eklediğinde Ayaz'ın neden beni geçirmek üzere yanıma gelmediğini sormak için büyük, dehşetli bir istek uyandı içimde. Sustum. Bu kimseyi ilgilendirmediği gibi saçma kaçan bir istek olurdu.
Ayaz'ın yanıma gelmesi saçma olurdu. Kabul ettim bunu.
Kafamın içi nezarethanede ki sessizlik sayesinde biraz da olsa rahatlamıştı. Ayaz ile hiç karşılaşmadan karargahın dışına çıktık. Asker beni burada bırakıp kuru bir geçmiş olsun dileği diledikten sonra yanımdan tekrar içeri girmek üzere uzaklaştı. Seyisi fark ettim. Birkaç metre ötede, sağımda bekliyordu. Perişan görünüyor olmalıydım ama içten içe bir başka yük sanki ağırlığını kalbimden çekmişti. Ayaz'ı görmeliydim.
Geri döndüm ve hızlı adımlarla odasının olduğu tarafa yürüdüm. Kapısını tıklatmadan açarken son anda durumu fark eden askerlerden biri bana engel olmak ister gibi sesini yükseltti ama ne dediğini duymadım.
Açılan kapı sesiyle odasında bulduğum için şükrettiğim Ayaz, odasına münasebetsiz dalan davetsiz misafirini görmek üzere kafasını masadan kaldırdı, gözlerimiz kesişince gözleri hoşnutsuz bir biçimde çatıldı.
"Konuşmalıyız!" dedim. Yakınımıza gelen askerin varlığı umursamadım. Ayaz sorun yok der gibi bir hareket yaparken asker yanımdan uzaklaştı. Beni içeri davet etmeden yüzünü yine masanın üstünde bekleyen kağıt yığınlarına indirdi. Olabildiğince ciddi görünüyordu, belki bunun için çaba bile sarf ediyordu.
"Sizi dinliyorum?" dedi kuru, ifadesiz bir sesle. Ne söyleyeceğimi merak etmediği gibi, bir an önce konuşmamı bitirip gitmemi ister gibi olduğunu hissettim.
"Öylece mi gidecektim?" diye sordum.
"Ne yapmamı istiyorsunuz?" dedi ilgisiz ve soğuk bir tavırla. Kalbim sesiyle birlikte buz keserken, o ekledi: " Tebrik mi etmeliyim?" Yine de gözlerinin derinliklerinde ruhunu saran o acımsı ifade yanıyordu. Onu tutmamı ve hiç bırakmamamı diliyordu benden. "Yeterince fikir ayrılıklarını gözüme sokarcasına kanıtladınız zaten, itiraz etmiyorum, sizin de istediğiniz bu değil miydi?"
Kapıyı kapattım. Masanın önüne gelene dek yürüdüm. Yorgun yüzü ve kırmızılıklarla dolu gözlerinin içi uyumadığına işaretti.
"Bilmiyorum," dedim. "Biraz konuşmak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
Genel KurguBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...