Keyifli...
Batmak üzere olan, rengi alacaya bürünmüş güneşin önüne bir anda kara bulutlar düşerken duyduğumdan emin olduğum sesin olduğu tarafa doğru koşmaya devam ettim. Avucumun içi gibi ezbere gidebildiğim bu ormanda hangi tarafın hangi yöne çıkacağını biliyordum ama duyduğum bu tiz, acıya benzer sesin nereden geldiğinden emin olamıyordum. Sanki her yerdeydi ve bunun bir çeşit yankı yanılmasıydı belki de.
Tam gün ortası lakin yağmur yüklü bulutlarla geceye özenen bir çılgınlık geziyordu gökyüzünde, gülümsedim, kökleriyle hükmetmeye yeşermiş bir tohumun sayısız fırtınaya göğüs gerip ansızın bir yele düşmesi gibi, bazı ruhlar başka türlü tasvir edilemiyor. Tökezleyerek aşılmış bir yüksekliğe kudretli bir bakışın nazar etmesi gibi, bir tepetaklaklık söz konusu.
İçimde yağmur sonrası toprağa bulaşan o sakinlikten eser yok, koşuşum duyduğum acı ninniler gibi kulağımda bağrıma bastığım ruhumun açlığını açığa çıkarak bir başkaldırıyı temsil eden ruhumun sesiydi.
Koştum, bildiğim tüm ayak uydurmak zorunluluğum bulunan vazifelerin arkada kalışına duyduğum inançtan.
Tek vazifem durmam için bağıran Ceylan'ın sesine uymak değil, bu sesin kimden bu kadar acı şekilde yükseldiğini anlamaktı.
"Hanımefendi!"
Bu lakap bana saygın bir aile ferdi olduğum gerçeği yerine daha çok köleymişim gibi hissettiriyordu. Saygınlıktan çok kim olduğumu bana hatırlatan bir uyarı gibiydi. Bu ses adımlarımın önüne düşen bir dur nidasıydı. Dinlemek istemediğim...
Bambaşka arzuların haykırdığı sesleri bastırmaya azmeden bir nida...
Koşmaya devam ederken arkamda kalan kadının bana yetişmesi imkansızdı, ona göre ayaklarım çevik ve daha gençtim. Ona yaşlı demiyordum aman, dedem duysa ne derdi? Beni tam asil bir hanımefendi gibi yetiştirmek suretiyle gecelerimi kitap başlarında heba ettiği ve tüm bu yaptığım fedakarlıklarıma rağmen kendimi daha çok doğaya adayışım bence benim suçum sayılmamalıydı zira şeklini alamadığım kabın içinde ziyan olmakla kalmıyor hayatta ki tek gayem bu içimi sarmaşık gibi sarıp sarmalamış gerçekler artık o kaba değil şekil olmak bambaşka bir hizmetin kapısını çoktan aralamaya başlamışken durmayı kendime yakıştıramıyordum, çoktan o kapıyı aralamakla kalmamış, o imkanı eksik adımı da atmıştım.
Bambaşka arzuların peşinde koşan bir avareydim.
"Hanımefendi!" diye bağırmaya Ceylan devam ettikçe duyduğum sese doğru değil de ayaklarıma bağlı prangalara rağmen dört duvardan gökyüzüne koşar gibi koştuğumu hissedip mutlu oluyordum. Tutmama rağmen uzunluğu boyumu geçen elbisemin eteğini daha sıkı avuçladım ve nefes nefese kalmamın aksine hiç yorulmamışım gibi koşmaya devam ettim. Kuru dikenlere takılıp uçları parçalanan bu elbisenin fiyatı ağır olmalıydı lakin annemin kıyafetlerini üzerimde taşımama müsaade etmedikleri için bunu bir nevi bedel ödetmek olarak görüyor sırf bu yüzden ziyan olmasına üzülmüyordum.
Ruhuma kadar bulaşmış amacımda ki samimiyeti dedem anlamak istemiyordu. Dedem yaşadığı kaybın yanında beni de kutsal amacımın ona göre bir boşluktan ibaret o sonda heba etmek istemiyordu.
"Hanımefendi!"
Kimisine göre evde kalmış yakıştırmasını yaptığı ama benim henüz gençliğin baharında yeni yeni can bulmaya hazır bu 22 yaşın verdiği toyluk ve heyecanın her türlü getirttiği çılgınlığı yapmayı seviyordum. Hayat fırtına gönderirken de bazıları için devam ediyordu bir soba başında gün güzünü görmeyi ümit edenler için, bazıları için de güneşin tam aydınlığı yetmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
General FictionBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...