Keyifle...
Ayaz bana geleceğe dair beslediği bir ümidi gözlerimin içinde de hisseder gibi bakıyordu. Gelecek belirsizdi oysaki, ümit olmaya henüz ağrımayan vaktinin geleceğini bildirir, buna duyduğu eminlikten kuşku dahi duymadan. Belirsiz olması yeterli değildi, ayacaktı o gün. Devrilip giden zamanların yanına bir benzerini işleyerek, döngü değişmezdi.
Şimdi hazan vaktiydi. Rüzgar daha sert esecek, hava daha bi' kararacaktı. Yaprakları düşmüş dallar güce tabi tutulacak, bir başka bahara çiçek açmaya hevesli olmayanlar en ufak yelde kırılıp dökülecek, toprağa karışacaktı.
Çetin bir mücadele harbi yaşanacak, beyaz, yumuşacık dondurucu kar taneleri toprağa, çatıya, suya düşecekti.
Bembeyaz bir görüntü içinde yürekler üşüyecek, sonra yine bahar gelecekti. Bahar her daim gelirdi. Döngüye ayak uydurmak, döküleni bir başka dallarda doğurmak ve umuda bal çalmak için.
Umut her zaman vardı. Marifet kıştan düşe kalka da olsa çıkmak onu tüm güler yüzlülüğüyle karşılamaktaydı.
Ayaz kusursuzdu, gözlerimde. Ona bulaşırken onu kirletmek istemiyordum. Korkunç derecede omuzlarıma yüklenecek yeni bir yük gibi geliyordu ihtimalini bile düşünmek. İki ayrı yolda aynı hedefi arzulayarak ilerkiyorduk lakin o ne kadar temiz ise ben o kadar elimi kirletmiştim. Öyle hissediyordum. Ayaz'dan öncesinde böylesine düşüneceğimi söyleseler saçma bulurdum ama şimdi saçma gelmemekle birlikte bir haklılık uyanıyordu içimde.
Ayaz temizdi. Temiz kalmalı, temiz ilerlemeli ve temiz varmalıydı. Bana denk gelmemeliydi adımları. Benimle var olmamalı, benimle kendini tüketmemeliydi. Omuzlarını indirecek bir suça meyletmemeli, kaçınılmaz olana koşar adım gitmemeliydi. Başı hep dimdik ve yüzü asla düşmemeliydi.
Kafamın içinden birbiri ardına zincirlenmiş düşüncelerimden habardar olsa deliye bakar gibi bakar beni azarlardı. Yüce gönüllüydü ve onun nezdinde ben pak ve aydınlıktım. Yanılıyordu ne pak ne de aydınlıktım. Sadece bir haklılık payım vardı, ziyana uğramasın derdinde yollardaydım.
Ayaz'ı seviyordum. Canımı istese zerre tereddüt etmez teslim ederdim kör kurşunlar misali gözlerine. Ona vurulmuştum.
Derin bir iç çektim. Sayısız kere yol yordamına ayak uyduracak ihtimaller silsilesinin o umutsuz sonuç çıkarımı altında ezildikçe eziliyor, bazen keşke yok olabilseydim diye geçirmiyor değildim.
Savaş bitecek, bir gün bahar gelecekti ve o zaman Nazende, Ayaz'a kaçınılmaz bir gerçeklikle düşecek, göğsünde dinlenecekti.
Keşke aklım kalbime kaçabilseydi, mantık sussa, yolu çıkışsız ihtimaller kenara çekilse ve bir yol sadece bize nasip olsa.
Derin bir iç daha çektim. Göğsümde tutamadığım bir ağrı en şiddetiyle vururken ruhumun derinliklerine köküme kadar sevdaya açıldığımı en derinden hissettiğim bir andı bu an. Yüzüme yayılmış bir kabulleniş, gözlerimde sevdaya ayak uyduran bir uyanış canlılığı. Dudaklarımda çekip gitmek bilemeyen hüznümü saran bir kıyım gülümseme.
Eğer Ayaz bir sevda değilse bile delilikti. Deliliği sevdirendi.
Neyse ki sevdaydı. Deliliği getiren, hoş gördüren ve budalaca sözleri normalleştiren, hatta sevdiren.
Aklımı kaçırmıştım.
"Tekinsiz bir gece, neyse ki yer güvenli!" dedi zarar ziyan bir ses. İçimde ki hülyalı kesip biçen bir ses. Beni içinde canı gönülden kavrulduğum o tatlı anlardan, sadece sesiyle beni gerçekliğin ortasına çekerken, içinden çıkarıp geçip gitmek üzere olan zamana ayıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
Ficción GeneralBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...