Keyifle...
Sabah sakinliğinin seyrini değiştiren gürültülü patırtılı bir çift ayak sesiydi.
Dün geceden beri gözüme uyku girmemiş kendimi yatakta oyalayamayacağımı en sonunda anladığımda, dönüp durduğum zaman geçmek bilmez yataktan kalkıp masama yaklaşıp kendimi sandalyeye yarı ölü bırakmıştım. Sabaha kadar toplantıda geçen dakikaları ve yapmak üzere planladığım eylemin üstünde düşünmüş, aklıma yatkın olmayan ve olanağı imkansız detaylardan kurtulup daha keskin, el dolduran ve olabildiğince açık vermeden sonuca ulaşacak ayrıntıları hesaplamıştım.
Öncesinde valiye isimsiz bir telgraf çekip, onu uyarmak ilk işim olacaktı. Suçüstü yapılamasa bile ihbar niteliğinde eline geçmiş olacak telgrafta, beyan edilen tanık bizzat ben olacağımdan ve tüm işlenmeye hazır kötü planlarını bizzat orada bulunarak şahit olduğumdan dikkate alınacağını ümit ediyordum.
Kabul ediyordum bu sorunsuz ilerlerse bende bir tanık görevi göreceğimden ve kanun dışı hareket etmiş olduğumdan elbette ki bir ceza hükmü bana da geçecekti ama bu önemli değildi. Önemli olan adamların eylem yapamadan engel olunabileceğini gerçeğiydi.
Male oraya geldiği takdirde valinin kuşkuları doğrulanacaktı.
İki ülkeyi birbirine düşürmeye teşvik edilecek bir gecede Male'nin zaferini destekleyen adımlar gizliydi ve kim olursa olsun bu ana şahit olmak isterdi. Zevkle. Male gelecekti. O zamana kadar Muhtar Emily'i konuşturup yazılı ve altına imzasını attığı itirafına ihtiyacım vardı ama evden çıkıp Muhtar'a gitmek risk taşıyordu.
Sabaha kadar bir düzlük aradım, araştırdım ve düşündüm. Güneş nihayetinde camdan incecik bir parıltıyla süzülürken ben kafamı masaya yatırıp, şişmiş gözlerle uyukluyordum. Uyumak denmezdi zira bilincim açıktı, uykumu zapt etmekte güçlük çekiyor arada hafifçe sızıyordum. Yatağa gidecek dermanım kalmamıştı.
Ki zaten gürültülü ayak seslerinin beni uyutacağı yoktu. Kapı telaş hissettiğim bir yeltenmeyle önce tıklanıp komut beklemeden açıldığında kafamı çevirmeden adım seslerinden tanıdığım Ceylan'ın hemen söze girip, ne söyleyecekse söyleyip gitmesi için içimden yalvarıyordum.
Sanki telaşla odaya dalan kendisi değilmiş gibi ağır ağır ve mesafeli olduğunu bizzat soğuk sesinden anlaşılabilir kıldığı bir sesle, "Dedeniz herkesi kahvaltıya gelmesi üzere çağırttı, konuşacakları varmış!" dedi.
Derin ve umutsuz bir nefes verirken, "Sadece uyumak istemiştim," dedim yorgun argın, bitkinliği tavan bir dlle. Doğrulmaya çalıştım ve ayakta bana yarım bedeniyle bakan Ceylan'a baktım.
Gözleri anında fal taşı gibi açılıp dudakları şok bir görüntüyle karşılaşmış gibi büyükçe açılırken, "Gözlerinize kan oturmuş, uyumadınız değil mi bütün gece? Ben anladım dün gece evde olmadığınızı ama çok geç gelmediniz, neden gelir gelmez yatmadınız ki? Kafanızda ki tilkilerin köküne mübarek su mu dökmüşler, hiç eksilmiyorlar!" dedi acele ve acıklı bir sesle.
"Memleketin hali beni uyutmuyor ama diğer herkes nasıl tatlı tatlı hayaller kurup yatıyorlar, hiç anlamıyorum. Dedem nasıl kahvaltıya çağırır?"
Omuzlarını düşürdü ve bana o aşina olduğum yüz anlatımla baktı. "Üzerinizi değiştirmenizde yardım edeyim mi?" diye sordu. Bana besbelli üzülüyordu. Ben kendime üzülmüyordum. Ben belirsiz, her an yok olma yoluna girip kimsenin umursamadığı bu zamana üzülüyordum. Kafamı hayır anlamında salladım. Odadan çıktı istemeye istemeye.
Ellerimi masaya koyup küçücük bir güç kırıntısıyla ayağa kalktım. Aynaya hiç bakmadan elbise dolabına yürüdüm ve sade, beyaz dantelli tek parça elbiseyi çıkardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GünIşığı Hanımefendisi
Fiksi UmumBeyaz elbisemi düzelttim, etrafı daha birkaç saniye önce gezdirmemişim gibi göz gezdirdim. Yeni gelenleri onları rahatsız etmeyecek kadar kısa bir an süzdüm. Yine kapıya baktım ve yine kaçmak istedim. Salon iyice daralırken bir başka müzik çaldı, bi...