hayat bazen size bir büskivi verir. hayatın size verdiği büskiviye çok sevinirsiniz, ardı ardına teşekkür edersiniz. daha sonra hayat size verdiği bu büskivinin karşılığında sert bir tepik atar. şaşırırsınız. ne oluyor demeye kalmadan kendinizi yerde bulursunuz. hayat da size verdiği o büskiviyi sizden geri alır ve öylece yerde bulduğunuzla kalırsınız kendini.ne demek istediğimi anlayabiliyor musunuz? beynimde volta atan minholara soruyorum bu soruyu.
jisung'un günlüğünün parçalanması sonucunda yanlışlıkla bulduğum zarfa çok sevinmiştim. çünkü her şey soruşturmanın lehine gidiyordu.
güya.
ertesi gün zarfı ve içindeki fotoğrafları laboratuvara götürdüğümde ilk defa minju ve kevin'den azar yemiştim. günlüğün parçalanmasına kızmışlardı tabii ki ama pek de umrumda olduğu söylenemezdi. önemli olan günlüğün formu değil içinde yazanlardı zaten.
zarftan ve fotoğraflardan swap örneği alındığında, daha doğrusu alınamadığında çünkü üstünde kelimenin tam anlamıyla tek bir parmak izi dahi yoktu. jisung'unkiler eşleşiyordu ancak onun dışında başka birinin parmak izine rastlayamamıştık.
yine tıkanmıştım yani. şu anlık elimde günlük ve chan hyung'un zamanında jisung'dan hoşlandığını düşündüğü insanların listesi dışında hiçbir şey yoktu elimde. ki chan hyung'un verdiği liste de işe yaramazdı çünkü hepsi lise düzeyindeydi. chan hyung'a henüz söylememiştim ama üniversiteden birinden şüpheliniyorduk. sadece tek bir sıkıntımız vardı, jisung'un üniversiteye girdiği sene üniversitenin totalde tam kırk iki bin öğrencisi vardı.
odamın kapısı çalındığında bakışlarımı masanın üstündeki belgelerden kaldırıp kapıya diktim. hyunjin içeri girdi.
"merhaba sayın savcım, isminin seo changbin olduğunu söyleyen bir adam sizi ziyaret etmek istiyor. randevusu yokmuş ama söylerseniz beni kabul eder dedi. bir de polis memuruymuş. ne yapayım?"
"eniştem seo changbin olarak mı gelmiş polis memuru seo changbin olarak mı gelmiş? eniştem olarak gelmişse almayacağım içeri, polis memuru olarak gelmişse gelebilir." bana anlamayarak bakan hyunjin'e bakıp güldüm. "sen git söyle bu söylediğimi, anlar o" hyunjin eğilerek odamdan çıktıktan birkaç dakika sonra changbin odama girdi.
"merhaba polis memuru seo changbin"
"merhaba savcım" dedi changbin gülerek karşıma oturup. telefonu kaldırdım. "içecek bir şey ister misin?"
"kahve olur"
"hyunjin bize iki kahve getirir misin?"
"hemen getiriyorum" telefonu kapatıp changbin'e döndüm. "ne var ne yok?"
"ne olsun, öyle düğün hazırlıkları falan. felix sana geçen fena alınmış haberin olsun. gittim bir saat oturmadan kovdu beni dedi."
"alırım ben onun gönlünü, ayrıca ne var ne yok derken günlük hayatını sormadım." changbin gözlerini devirince gözlerimi devirdim. "sana attığım davayı gördün mü?"
"gördüm ama hiçbir şey çıkmaz oradan. takıntılı eski sevgili vakalarından biri gibi görünüyor"
"eski sevgililik bir muhabbet yok ortada. çocuğun bütün eski sevgilileri evlenip çoluk çocuğa karışmış çoktan"
"neden kimsenin bilmediği birileri olamaz mı? sakladığı bir ilişki falan?" kapı açılınca kahvelerle içeri giren hyunjin'e kısa bir bakış attım. "sakladığı bir ilişki olsaydı da yazardı günlüğe. sakladığı bir şey olmamış çoğunlukla. ama bir sapığı olduğu kesin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfiction!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*