2.2

6.6K 802 296
                                    


slmmmm!!!

günün ikinci yeni bölümü, önceki bölümleri okuduğunuza emin olun lütfennn

emin olduysanız sizi şöyle alalım

*kırmızı halı serer*

iyi okumalarrrrr

☆☆☆

"ya hayır hyung ya!"

gülerek kendisine sataşan seungmin'i döven jeongin'e baktım. dinsizin hakkından imansız gelir derler ya. ben sürekli bana oynayan seungmin'in üstesinden gelemiyordum ama jeongin geliyordu işte.

hep birlikte vakit geçirmek için alışveriş merkezine gelmiştik. düğün yaklaşıyordu ve hem changbin hem felix jisung'un arkadaşlarını da en az jisung kadar sevdikleri ve benimsedikleri için düğüne onları da davet etmişlerdi. takım elbiselerimizde karar kıldıktan sonra alışveriş merkezindeki bir pizzacıya oturmuş ve muhabbet ediyorduk. jeongin de utanç verici çocukluk anılarından birini hatırlayan seungmin'i susması için zorluyordu. jeongin ve seungmin'in çok küçük yaşlardan beri arkadaş olduklarını da bugün öğrenmiştim. ben hepsi ortaokulda tanıştılar zannediyordum.

"ya aşkım nolur anlatsın çok merak ettim." dedi chan hyung jeongin'e sızlanarak. jeongin küserek omuz silkti. konu ağaçlara tırmanmaktan açılmıştı ve seungmin jeonginle göz göze geldiği andan itibaren nefes almadan gülüyordu. bu kadar komik olan ne olabilirdi bilmiyorum ama ben de merak etmiştim doğrusu.

"tamam bebeğim küsme nolur ya, anlatma sen de seungmin." chan hyung kendisine arkasını dönen jeongin'i barıştırmak için gıdıkladı. jeongin omuz silkti tekrar. "anlat anlatıyorsan hyung, merak ettirdin herkese."

"gerçekten mi?" dedi seungmin canlanarak. yanında oturan hyunjin hayranlıkla izliyordu onu. bir anlığına hyunjin'de kendimi gördüm. dikkatim dağılsa da yanımda adaşı olan küçük jisungla oynayan jisung'a bakarken ben de aynı duyguları taşıyordum çünkü.

jeongin kafasını sallayınca anlatmaya başladı seungmin. "biz çok küçükken, o zamanlar büyük ihtimal daha ilkokula bile başlamamıştık kreşteydik, aynı chan hyung ve jeonginlerin kaldığı gibi bir kasabada yaşıyorduk. ama yerleşim yerleri birbirine daha yakındı ve insanlar o zamanlar o kadar da yabani değildi. herkesin herkesle selam sabahı vardı. sadece bir amca, hatta dede diyim inanılmaz huysuzdu. bütün çocukları bastonuyla kovalardı, ses-gürültü istemezdi. bir tek hayvanlara iyi davrandığını görürdük. aslında kasabanın sakinlerini sinirlendirirdi bazen ama hayvanlara öyle merhametli davrandığını görünce görmezden gelmeye başladı herkes. sadece kendi halinde yaşayan ve biraz huzur isteyen biriydi."

"jisung olmasaydı benim yaşlılığım da böyle olurdu kesin" dedim dudak büzerek. jisung da dahil olmak üzere hepimiz kahkaha atmaya başladık. seungmin anlatmaya geri döndüğünde hayran gözlerle bakıyordu jisung bana. ona göz kırpıp seungmin'i dinlemeye döndüm tekrar.

"nerede kalmıştım? ha, huysuz yaşlı bir adamdı işte. ama bahçesinde o kadar güzel meyve ve sebzeler yetiştiriyordu ki o yaşta o azmini görseniz şok olurdunuz. yetiştirdikleri bir de güzel kokuyordu var ya. çocukları sevmezdi dedim ama kapısının önünde bir masası vardı ve oraya bir sepetin içinde her gün bahçesindeki taze sebze meyvelerden koyardı, canı çeken olursa diye. işte sonra günlerden bir gün baktık ne bütün gün dedeyi görebildik ne sepet dolu. jeongin'in de canı portakal çekti. ama gerçekten nasıl kokuyor. halbuki mevsimi bile değildi ama bahçesindeki meyve sebzelerde dede gibi tersti işte biraz. neyse biz de çocuğuz rahat durmuyoruz. çitlerin arasında kedilerin girebileceği kadar bir yer bulduk ararken ararken. küçük bir alandı ama biz de büzüşünce kedi kadar oluyorduk. girdik işte bir şekilde bahçeye. ama nasıl heyecanlıyız. koşturuyoruz oradan oraya ne de olsa ev sahibi yok cesarete bak adam bir gelse akşama kadar ağlatır bizi azarlayıp. sonra yakınlardan sesler gelince bir sakinleştik, korktuk da dede gelmemişti normal mahalleden insanlardı. her neyse ağaca tırmanma zamanı geldi bizde muzurluk biter mi bitmez. düz duvara tırmanacak enerji oluyor o yaştaki erkek çocuklarında."

law of love | minsung (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin