mrb canim yeni bolum
iyi okumalarr!!
☆☆☆
tezgahın üstünde oturan jisung kucağına yerleştirdiği tabağın içindeki yumuşak pembe şeftalileri büyük bir iştahla yiyordu. rüyasında şeftali bahçesinde olduğunu görmüştü ve uyandığında düşündüğü ilk şey şeftaliydi. neyse ki dolapta bolca vardı ve şimdi hüpleterek yiyebiliyordu.
minho uyandığında yanında jisung'u görememenin hayal kırıklığıyla yatakta doğrulup saate baktı ve gözlerini büyüttü. işe geç kalıyordu yine, başsavcı kendisini bu sefer ciddi anlamda azarlayacaktı çünkü bu ilk sefer değildi. jisung yanında uyurken uyanmak bilmiyordu çünkü çok huzurluydu, jisung yanında değilken de vücudu alarm veriyormuş gibi uyanıyordu.
elini yüzünü yıkadıktan sonra aceleyle üstünü giyindi ve kıravatını bağlamaya çalışarak merdivenlerden inmeye başladı.
"jisung" diye seslendi sevgilisine. jisung yıkadığı üçüncü şeftaliyi yerken cevap verdi. "efendim aşkım?"
"kıravatımı bağlayamıyorum" adımlarını mutfağa çevirip aşkla sevgilisine baktı minho. beyaz şortu baldırlarının üstüne doğru toplanmıştı. kendisine ait olan lacivert tişörtü de yine omuzlarından aşağı düşüyordu. jisung elindeki şeftaliyi bir kez daha hüpürdettiğinde her zaman olduğu gibi hayranlıkla baktı ona. öpücüklere boğmak istiyordu ama geç kalmıştı.
"gel" jisung elindeki kaseyi yanına bırakıp kıkırdadı. "iyi alıştın sen de kıravatını bana bağlatmaya. ben yokken ne yapıyordun?" jisung ellerini ustalıkla kıravatın üstünde hareket ettirirken minho'nun gözlerine bakıyordu gülümseyerek. minho'nun gözlerinde kendi yansımasını görmek bu hayatta en sevdiği şeylerden biriydi. kendisine baktığında parlayan gözlerini seviyordu. minho'nun aşık olduğunu en derinlerinde hissediyordu ve hayatında ilk defa böyle hissediyordu. hiçbir lise aşkına benzemiyordu minho. yanındayken hem çok rahat hem bulutların üstündeydi. minho'nun bebeği olmayı seviyordu.
"oldu" dedi jisung yavaşça minho'nun göğsünü pat patlayıp. daha sonra minho'yu kıravatından çekip dudaklarına bir öpücük verdi, minho'nun elleri bacaklarını bulduğunda içinde bir şeylerin akıp gittiğini hissetti.
"sabah sabah rüyanda mı gördün şeftaliyi?" dedi minho dudaklarını yalayarak. jisung gözlerini büyüttü.
"oha aşkım nereden bildin?" güldü minho. "bu saatte şeftali yemek için anca rüyanda görmen gerekiyor çünkü. ama güzelmiş tadı." göz kırptığında jisung utangaç bir şekilde tezgahtan zıplayıp yürümeye başlayan nişanlısının peşinden kapıya doğru yürümeye başladı.
"kaç gibi gelirsin eve?"
"bilmiyorum güzelim, belli değil." jisung minho'ya siyah kabanını uzattığında minho kollarını kabanın içinden geçirdi. jisung dudak büzdü, minhoyla ayrı kalmayı sevmiyordu. keşke her an sarılıp öpüşselerdi, hiçbir şey olmasaydı bile minho'nun eli belinde veya elinde olsaydı.
"sen gidince çok sıkılıyorum, keşke jeonginler veya seungminler yakınlarda otursalardı"
"sen onları çağırsana bebeğim, geç kalmasaydım bırakırdım giderken" jisung minho'nun araladığı kollarının arasına girip sarıldı ve parmak uçlarına kalkıp sevgilisinin çenesini öptü. gülüşünü serbest bıraktığında jisung hayatındaki en sevdiği melodinin bu olduğunu düşünüyordu.
"öpücük?" minho kafasını eğdirdiğinde jisung kıkırdayarak dudaklarını birleştirdi. minho da jisung'a sıkıca sarılıp jisung'un saçlarının üstüne bir öpücük kondurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfic!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*