slm
yeni bölümmm
iyi okumalarrrr!!!
☆☆☆
"kıravatımı bağlayamıyorum!"
aynanın karşısında elim ayağım birbirine dolaşmış şekilde hazırlanmaya çalışırken jisung yetişti imdadıma. gülümseyerek parmak uçlarına kalktı.
"ben hallederim"
yorulmasın diye koltuk altlarından kaldırıp onu arkamdaki masaya oturttuğumda kıkırdadı. boylarımız eşitlenmişti. araladığı bacaklarının arasına girip sabırla siyah kravatımı bağlamasını bekledim. odaklandığı için parlatıcısının boyadığı kırmızı dudakları büzülmüştü ve öpmemek için kendimi zor tutuyordum. zor tutuyordum çünkü zaten geç kalmıştık ve biraz daha düğününe geç kalırsak felix'in kafamı kopartacağını biliyordum. şimdiden yüz kere nerede kaldınız abi diye aramıştı.
evet, zaman yine göz açıp kapayıncaya kadar hızlı geçmişti ve eylülün on dördüne girmiştik. felix geceye ve doğum gününe evli girebilmek için bu günü seçmişti özel olarak. aynı zamanda hayatımın anlamı jisung'un doğum günüydü bugün. hatırlamıyormuşum ayağına yatıyordum ama jisung da pek hatırlıyormuşa benzemiyordu. en az benim kadar heyecanlıydı, heyecandan unutmuş bile olabilirdi. felixle arkadaşlıkları çok ilerlemişti. felix iki arada bir derede kaldığında jisung koşuyordu yardımına.
"oldu" jisung kıravatımı düzelttiğinde göğsümün üstündeki ellerini tutup yanağının üstündeki bene uzun bir öpücük kondurdum. özel olarak orayı öptüğümü bildiğinden gülüyordu sürekli.
"daha da geç kalmadan çıkalım hadi" masadan zıplayan jisung'un poposuna vurduğumda gülerek kafasını salladı.
odadan çıkmadan ceketimin cebindeki kutuyu kontrol ettim. bugün jisung'a evlenme teklifi etmeyi planlıyordum düğünün sonunda. belki üç ay biraz erkendi ama biz zaten evli insanların yaşadığı hayattan farksız bir hayat sürüyorduk. jisung bana elma soyup bıçağının ucuna taktığı dilimleri ağzıma uzatırken babamla annemi görüyordum mesela ben bizde. hem yüzüğü taktığımda hemen evleneceğiz diye bir şey yoktu ama ben de jisung'un yüzüğünü parmağımda taşımak istiyordum.
"oldum değil mi ya?" takım elbisesinin üstüne uzun siyah kabanını giyen jisung'un arkasına geçip sıkıca sarıldım ve girişteki portmantonun aynasındaki yansımamıza baktım. saçlarını boyatıp sarı yapmıştı ve ben de uyumlu görünelim diye onunla birlikte boyatmıştım saçlarımı. karnındaki ellerimi tutup kafasını göğsüme yasladı.
"çok güzelsin, soruyor musun bir de?" dedim gülümseyerek.
"sen yanıbaşımda olunca tamamlanmış hissediyorum." kafasını kaldırıp çenemi öptüğünde yarım ağız gülümsedim. daha sonra günün ilk hediyesi olan kolyeyi ustalıkla boynuna taktım. soğuk gümüş jisung'u irkitirken şaşkınlıkla kolyeye baktı. gri gümüşün ucunda yine gri küçük bir sincap figürü sallanıyordu. arkasında baş harflerimiz vardı.
"bu ne?"
"doğum günün kutlu olsun bir tanem" daha fazla dayanamadım ve aramızdaki mesafeyi kapatıp şaşkınlıktan aralanan yumuşak dudaklarına uzandım. kolları her zamanki gibi boynumu buldu.
"ben bile unutmuşum doğum günüm olduğunu, sen nasıl hatırladın?" dedi dolu gözleriyle. güldüm.
"senin hakkındaki hiçbir detayı unutmuyorum ki ben" gülmesini beklerken ağlamaya başladığında bu sefer şaşıran ben oldum.
"jisung neden ağlıyorsun?" kollarını boynuma daha sıkı sardığında belindeki ellerimi sıkılaştırdım.
"çok seviyorum seni"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfiction!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*