bebek jisung hayatımıza gerçek anlamda neşe getirmişti. fırtınadan sonra ortaya çıkan gökkuşağı gibiydi. herkes bir arada olduğu için hepimizin, özellikle de jeongin'in yüzü gülüyordu.tıpkı jeongin'e benziyordu bebek. el kadar bebek nasıl birine benzeyebilir diye düşünen olabilirdi belki ama gerçekten benziyordu. gözleri onun tilki gözlerini andırıyordu hiç olmazsa. sevimli bir velet olacağına şimdiden emindim.
büyük jisung yani hanji, jeongin'i yalnız bırakmak istemediğinden sürekli chan hyunglardaydık. o nereye giderse ben de oraya gittiğim için ben de iyice arkadaş olmuştum artık diğerleriyle. chan hyungla derin mevzulara girecek kadar yakın olmuştuk hatta. o derin mevzuların arasında jisung'a olan aşkımı anlatmak da vardı, o kadar yani.
şimdiyse karşılıklı uyuyan iki jisung'a bakıyordum içimi çekerek. bu tabloda geleceği düşünmekten alıkoyamıyordum kendimi. daha sevgili bile olmadığın jisungla doğacak olan çocuğunuzu düşünme minho, düşünme. uhudda tepeyi terk eden okçuları düşün. ölen evcil solucanını düşün. bir şey yok, bir şey yok geçti tamam.
iki jisung'un da üstünü örterken arkadan gelen sesle sıçrayarak arkama döndüm. seungmin burada olduğunu öksürerek belli etmişti, kapıya yaslanmış ne yaptığımı izliyordu.
"aish, ödümü kopardın" sessizce bağırdım ve gözlerimi büyüttüm. güldü. "bir savcı için fazla korkaksın hyung"
"niye seungmin, savcılar korkamaz diye bir kaide var da ben mi bilmiyorum?" seungmin'i bulunduğu yerden biraz ittirerek kapıyı kapattım. içerideki sesin odaya gitmesi iyi olmazdı. jeongin çok yoruluyordu, hazır bebek uyumuşken biraz dinlenme fırsatı olsun bari çocuğun diye düşünüyordum.
"aşık mısın jisung'a?" seungmin'in sorusuyla sırtımdan aşağı soğuk terler dökülürken çareyi salona kaçmakta buldum. seungmin'e bu sorunun doğru cevabını vermek bizzat jisung'a gidip sana aşığım demekle eşdeğerdi çünkü. reddetmek de istemiyordum, sadece cevap vermekten kaçacaktım.
"bebek mi? çok tatlı evet."
"hyung, bebeği sormadığımı biliyorsun." gözlerini devirdiğinde rahatsızca güldüm.
"o nereden çıktı şimdi birden?"
"bilmem, nereden çıktı ki acaba?" dedi seungmin de alaycı bir şekilde gülerek. kendimi salona atıp kanepede uzanan jeongin'e gülümsedim. "uyudu bebişin"
"ya çok sağ olun hyung, gerçekten çok yardımcı oluyorsunuz bana" dedi jeongin gülümseyerek. onu rahatsız etmemek için karşısındaki kanepeye geçip oturduğumda seungmin de benim karşımdaki tekli berjere oturdu. beni sorgulayan bakışlarını görebiliyorun seungmin ama seni görmezden geleceğim. bakma bana öyle, beni korkutuyorsun.
"ben geldim" chan hyung elinde bebek bezleri ve birkaç poşetle salona girdiğinde jeongin yattığı yerden doğrularak kollarını chan hyung'un kendisine sarılması için açtı. chan hyung elindeki poşetleri bıraktıktan sonra jeongin'e sarıldı ve öptü. gördüğüm her mutlu tabloda jisungla bir gün biz de böyle olur muyuz diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. biraz aptal bir aşıktım galiba ben.
"jisunglar nerede?"
"uyuyorlar" ruhumun derinliklerine bakmaya çalışan seungminden gözlerimi kaçırdım tekrar. "hyung bayıltmış ikisini de"
"ben bir şey yapmadım kendi kendilerine uyuyakaldılar"
chan hyung koltukta jeongin'in yanına oturdu ve bir şey hatırlamış gibi güldü.
"jisung hep 'bu adam benim babam' der benim için ben de 'ben senin baban falan değilim' derim ya uğraşmak için. o kadar manifestledi ki bunu gerçekten bir jisung'un babası oldum" söylediği şeye dördümüz de güldük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfiction!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*