oha koskoca otuz bölüm yazdım
vay be
bu kitap coktan final olmustu aslinda ama kiyamadim size
jisung pov geliyo hazır mısınız
iyi okumalar!!!
☆☆☆
jisung's pov
aynada artık kocaman bir basketbol topu gibi görünen göbeğimi inceleyerek ellerimi üstünde gezdirdim. doktor ikizlerim olacağı için zaten göbeğimin normalden hızlı büyüyeceğini söylemişti ama bu kadar hızlı büyümesini beklemiyordum. yedi aylık hamileymişim gibi falan görünüyordu çünkü.
içimde büyüyen iki insan vardı. minik kalpleri, beyinleri, vücutları her şeyleri içimde oluşuyordu. ve çok mucizevi bir şeydi bu.
ama en büyük mucize de içimdeki hareketlerini artık net bir şekilde hissediyor oluşumdu.
neredeyse dördüncü ayın sonuna gelmek üzereydik. zaman ne ara bu kadar hızlı geçmişti anlamamıştım. anlayamıyordum. bir yandan da korkuyordum. en büyük korkum zamanın göz açıp kapayıncaya kadar geçmesiydi ve bir on yıl benim için göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti zaten.
garipti ama eskisi kadar kabus da görmüyordum artık. evet, gözlerimi hastane odasında açtığım günden beri her gün, her gün olmasa da iki günde bir kabus görüyordum. minho'yu üzmemek için her ne kadar bundan bahsetmesem de gerçekler bunlardı. yine de terapiye başladığımdan mıydı yoksa kocaman bir aile kuracak olmamın heyecanından mıydı bilmiyorum kabuslarım azalmıştı. hatta yok denecek kadar azlardı. hâlâ gördüğüm kabuslar da büyük ihtimalle yaşadığım ama unuttuğum şeylerden kesitler gibi değil de daha çok minho'yu ve bebeklerimi kaybetmemle alakalıydı.
dolan gözlerimi kırpıştırıp belimi sıkan eşofmanımı yukarı doğru çekiştirdim ve sweatshirtümü indirdim. minho'yu özlemiştim.
odamızdan çıkıp yavaşça merdivenleri inmeye başladım. minho'nun gelmesine daha birkaç saat vardı. kapı çaldığında kimseyi beklemediğimden yerimde sıçradım. eskisi gibi hızlı hareket edemiyordum, her kim geldiyse biraz beklemesi gerekiyordu.
"ben geldim" kapıyı açtığımda felix neşeyle şakıyıp bana sarıldı. daha doğrusu sarılmaya çalıştı. artık gerçek anlamda birleşmiyordu vücutlarımız. bana sarıldıktan sonra göbüşüme eğildi ve sweatshirtümün üstünden küçük bir öpücük kondurdu üstüne. kıkırdadım.
"sizi çok özledim ufaklıklar. annenizi de öyle." kapıyı kapatıp montunu çıkardı.
"hâlâ cinsiyetlerini göstermediler değil mi?" dudak sarkıtıp kafamı iki yana salladım. dün doktor randevumuz vardı ama inatla cinsiyetlerini saklıyorlardı.
sanırım inatları benim inadıma çekiyordu.
"ne getirdin?" diye sordum merakla. kocaman gülümsedi. "senin için çilekli turta ve bebişler için cheesecake"
"ya sen bir tanesin, amcaların bir tanesi" felix'in yanaklarını sulu sulu öptüğümde mutlulukla kafasını yana yatırdı. "hepsi benim için mi?" poşetleri alıp mutfağa doğru paytak adımlarla yürüdüm. felix hoplaya zıplaya peşimden geldi ve mutfağa girdikten sonra tezgahın üstüne çıktı. her ne kadar artık çıkamasam da o da benim gibi tezgahın üstüne oturmayı seviyordu. "hepsi senin için"
turtayı tabaklama zahmetinde bile bulunmadan çatallamaya başladığımda kıkırdadı. çatalımı ona doğru salladım.
"sakın abine söyleme tamam mı? yasak normalde bu kadar tatlı yemem ama canım çekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfiction!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*