yeni bölümiyi okumalar!!!
☆☆☆
açık pencereden girerek sırtıma vuran serin rüzgarla araladım gözlerimi. saat kaç olmuştu bilmiyorum ama art arda kurduğum alarmlarımı defalarca kez kapattığımı biliyorum. yaklaşık bir aydan sonra jisung'un kendi seçtiği ve onun için sipariş ettiğim mobilyalar gelmişti. artık yan odamda yatıyordu jisung.
her ne kadar bazıları için pis gelebilecek olsa da sadece bir gün onun yattığı nevresimlerin üstünde uyumak istemiştim. kokusu sarhoş ediciydi ve uyanmak istemememin sebebi gayet açıktı bence. zaten çoktan mesai saatlerim dışına çıktığım için kafadan tatil veriyordum kendime. jisung evimde kalırken işe gidesim gelmiyordu benim.
belki birlikte bir şeyler yapardık bugün, felix pastanesine çağırıp duruyordu zaten. jisungla iyi arkadaş olmalarına sevinmiştim, jisung'un telefonumu alıp felix'i görüntülü aramasını izlemek beni mutlu ediyordu. çok tatlılardı. hayatımın anlamları benim.
istemeye istemeye kendimi yataktan kaldırıp elimi yüzümü yıkadım ve kendisini uyandırmak için jisung'un odasına girdim. normalde uyurken yüzünde olan huzurlu o ifadesi yoktu şimdi suratında, evet birkaç kez kendime hakim olamayıp uyurken jisung'u izlemiştim ama konumuz bu değil, kötü bir rüya görüyordu sanırım. terliyordu ve sayıklıyordu da aynı zamanda. yatağına yaklaşıp omzunu sarstım. "jisung uyan. rüya görüyorsun." uyanması biraz uzun sürse de çığlık atarak uyandı jisung. nefes nefese kalmış bir şekilde bana bakarken yatağına oturup elimle terden alnına yapışmış saçlarını geriye taradım. "rüya görüyordun. bir şey yok, yanındayım ve geçti."
"hyung" sesi yeni uyandığı için boğuk çıkıyordu. "sarılır mısın bana?" soru sormadan yatakta kaydım ve kollarımı bana sarılması için jisung'a uzattım. kollarını bir mengene gibi belime sardığında kıkırdayarak ben de onu sarmaladım. hâlâ pijamalarımlaydım ve yeniden uyumak istiyordum şimdi. jisungla birlikte olduğum her an fazlasıyla huzurluydum.
ellerimi kim bilir ne zaman tekrar doğal rengine döndüğünü bilmediğim saçlarında gezdirdim bir süre. nefesleri düzene girdiğinde kafamı eğdim kafasına doğru. yüzü göğsüme yaslı olduğundan yüzünü göremiyordum.
"ne gördün?"
"boş ver, senin de moralini bozmayayım şimdi." kaşlarımı çattım. "saçmalama jisung, bozmazsın moralimi. gönül rahatlığıyla anlatabilirsin ne gördüysen. rahatlarsın hem."
"biraz garip ama" işaret parmağını göğsümün üzerinde çizgiler yapacak şekilde gezdiriyordu şimdi jisung. hiç haberi yoktu ama dokunduğu yerler ateşle temas etmişim gibi yanıyordu. "bilinçaltımla alakalı sanırım bilmiyorum. jisoo'yu gördüm, büyümüş halini. bir şekilde çarpıştık ve beni bir yere götürdü. sürükledi daha doğrusu. sonra bayan shin'i gördüm, lafa tuttular beni. daha sonra ensemde bir sızı hissettim ve uyandığımda çok karanlık bir yerdeydim. sonra oradan başka bir yere geçtik, jisoo daha çok büyümüştü ama eskisi kadar gülmüyordu gözlerinin içi, ruhu kaybolmuştu sanki. ben de mutsuz değildim ama mutlu hiç değildim, boğuluyormuş gibi hissediyordum. sonra sizi çok özlediğimi söyledim, çok kızdı jisoo bana. saçlarımı kesti kısacık, yemek yememe izin vermedi cezalıymışım ve oyun oynayamazmışım onunla. sadece tuvalete gidip gelmeme izin veriyordu ve evin içindeki kapılar da dahil olmak üzere her yer kilitliydi kilitler de sadece jisoo'da vardı. sonra ölü birinin bedenini gördüm ve çok korktum. genç biriydi, açık mavi saçları vardı ve saçları gibi masmavi olmuştu bedeni. korkup evden kaçmaya çalıştım ama jisoo beni yakalayıp bir odaya hapsetti. çok karanlık ve dar bir yerdi, nefes alamıyormuş gibi hissettim. çok korktum. ama sonra senin sesini duydum ve beni duyabilmen için bağırmaya başladım." kafasını yüzüme doğru kaldıran jisung'un tekrar ıslanmaya başlayan yanaklarını başparmaklarımla sildim. o kadar ağlıyordu ki gözlerinden dökülen incileri ardı ardına yuvarlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfiction!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*