iyi okumalar.☆☆☆
ben çok şanslı bir ailede dünyaya geldim. beni çok seven bir annem, bazen zor kullanarak bir şeyleri yaptırsa da her koşulda iyiliğimi düşünen bir babam vardı. sevgisizlik nedir bilmedim, kardeşim felix doğduğunda dünyanın en mutlu çocuğuydum belki de. çünkü bu hayatta istediğim tek şey birlikte oynayabileceğim bir erkek kardeşimin olmasıydı o zamanlar. ebeveynlerim her şeyden önce iyi ve insanlığa yararı dokunan, nazik, merhametli insanlar olmamıza önem verdiler. babam ben küçükken bana verdiği cep harçlıklarıyla hayvanlara, özellikle de kedilere, mama almamı hiç engellemedi örneğin. sen aç kalırsın, önce kendini doyur onları doyuran biri çıkar elbet demedi. içimdeki şefkat ve merhametin körelmesine engel olmadı. bir kedi istediğimde tüylerine alerjisi olsa dahi ikinciyi istememe de izin verdi. üçüncüyü de. sırf ben sevdiğim için onları da kendi evlatları kabul etti.
evet, belki beni çok kızdırdığı, kalbimi kırdığı zamanlar da oldu. babama bu hayattaki en büyük kırgınlığım beni yurt dışına göndermeye zorlamasıydı mesela. yaşıtım olan birçok öğrenci yurt dışında eğitim almak için kendilerinden verirlerken benim ayaklarım her zaman geri geri gitti. sanırım hâlâ kırgınım bu konuda, bu zamanlara gelmemde ve kore'nin en bilindik savcılarından biri olmama o vesile olsa da en çok bu zamanlarda kırgınım sanırım.
çünkü gerçekten en büyük pişmanlıklarımdan birini yaşattı bana. ki ben, lee minho, bu hayatta yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymam. yaptığım her hatayı karakter gelişimimde ve olgunlaşmamda bir adım olarak görürüm. ama amerika'ya gitmemi, jisung'a zamanında açılamamanın verdiği pişmanlığı hiçbir zaman iyi bir ders olarak görmeyeceğim hayatımda.
gerçekten çok pişmanım.
o gün changbinlerin evinde de anlatmıştım. bizim jisungla hikayemiz biraz farklı başlamıştı. ama o soğuk günde jisung'un beni öpmesinden ibaret de değildi. her zaman dahası vardı, sadece ben bir aptal olduğum için bunu görmezden geliyordum.
ama bu hayatta en çok da ne zaman pişman oldum biliyor musunuz?
tam şu an, önümde herhangi bir yaşama belirtisi vermeyen jisung'un elimi çabuk tutsaydım hâlâ yaşıyor olabileceği ihtimali yüzüme çarptığında.
sağlık ekipleri beni bir kenara çekmiş ve ilk müdahaleye başlamışlardı ama ben jisung'un soğuk ellerini bırakamıyordum. üstüm, başım her yerim kan olmuştu. minju'nun ve chaeryeong'un yanımda benimle birlikte ağladıklarını görebiliyordum. changbin ve hyunjin boş gözlerle sağlık çalışanlarını izliyorlardı. neredeyse beş dakikadır temel yaşam desteğine devam eden kız kafasını sallayarak geriye çekildiğinde karşısındaki çocuk kolundaki saati döndürdü.
"ölüm saati-"
"hayır" bağırdım. hatta bağırmak hafif kalırdı çığlık attım. ciğerlerim yırtılırcasına çığlık attım. "hayır ölemez, hayır"
"hyung" gün içinde kaçıncı sefer olduğunu bilmediğim şekilde geri çekmeye çalıştı beni changbin. yine kurtuldum ellerinden ve yerde yatan jisung'a sarılmaya çalıştım. "hayır, izin vermiyorum. hayır, hayır. devam edin temel yaşam desteğine."
"sayın savcım beş dakikadır ediyoruz zaten, cevap vermiyor. kabul etmek zorundayız."
"hayır değiliz. dönmek zorunda."
gözyaşlarımla bulanıklaşan gözlerimi kanlı ellerimin arkasıyla silip elimi yumruk yaptım ve tüm gücümle jisung'un kalbinin üstüne vurdum.
o an bir şey oldu.
jisung'un kaburgalarından gelen sesle birlikte göğsü dalgalandı. "nefes aldı" dedim bağırarak. ölüm saatini ilan etmek üzere olan çocuk jisung'un yüzüne doğru eğilerek nefesini dinledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
law of love | minsung (✓)
Fanfiction!mpreg! savcı minho şans eseri arşivde bulduğu ve soruşturma dosyası seneler önce kapanmış olan kayıp han jisung'u bulmak için varını yoğunu ortaya koyar. *angst değil*