19

1.9K 90 31
                                    

Altay: Kötüyüm.

Altay: Gelebilir misin?

Nehir: Konum at.

Altay: *konum*

Nehir: Beş dakikaya ordayım.

Gittiğimde Altay sırıtarak açmıştı kapıyı. Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda gülümsemesi daha da çok büyümüştü.

"Neler oluyor?" şaşkındım, e hani kötüydü?

"Hadi gel." Ellerimden tutarak beni içeriye götürdüğünde hiçbir şey anlamamıştım.

"Ya beni kandırdın mı? Nasıl geldiğimi şaşırdım Altay. Bu hiç hoş değil." kafamı onaylamaz bi' şekilde salladığımda konuşmaya başladı.

"Bugün, yemek yapacağız. Sana yemek yapmasını öğreteceğim."

Yemek yapacaktık. Altay, bana yemek yapmasını öğretecekti. Duygulanıyordum.

Önlüğü verdiğinde üzerime geçirdim. Arkama geçip önlüğün iplerini bağladığında hazırdım.

"Saçlarını da toplayalım." Bileğimden aldığı tokayla canımı yakmadan saçımı toplama çalışıyordu. Bu işte çok kötü olduğunu anladığında tokayı ondan alıp saçlarımı bağladım.

"Onu yapamıyormuşum." teslim olmuşcasına ellerini havaya kaldırmıştı, gülümsedim.

Bana doğramam için biberleri vermişti. En azımdan bunu yapabilirdim. Doğradığımız malzemeleri söylediği sırayla ve neden bu sırayla olduğunu anlatarak tencere koymamı istiyordu.

O anlatıyordu, ben yapıyordum.

"Oluyor mu bu yemek şimdi?" Kafasını salladı.

"Tabaklar nerede?" Gösterdiği dolabı açtığımda tabaklar yukarıda kalıyordu. Parmak ucuma çıksam da yetişememiştim. Arkamda hissettiğim bedenle yutkundum.

Nefesi, enseme değiyordu.

"Şey, ben kaşık çatal..." Yüklemi olmayan bi cümle kurduğumda gülümsedi.

"Bak şimdi, yemek hazır." Ellerimi çırptım.

Yemeği tabaklara koyduğumuzda ona bekle işareti yapmıştım. "Bu sefer, ilk ben deneyeyim. Bi' şey olursa ilk bana olsun." dediğim şeye gözlerini devirerek yemekten bir kaşık aldı ve gülümsedi.

"Bu sahiden güzel olmuş."

İnanmadım. Ben de bi' kaşık aldığımda tadı gerçekten çok güzeldi.

"Ben mi yaptım?!" Altay kafasını sallıyordu.

Çocukça sevinişim onu güldürüyordu. "İnanamıyorum, yemek yaptım." Yemekleri yedikten sonra masayı toplamaya başladım.

"Misafirsin Nehirciğim, bunları yapmana gerek yok." Omuz silktim. Bugün benim için yaptığı bu şey çok özeldi.

Bulaşıkları makineye yerleştirdiğimde dönüp Altay'a baktım. Beni izliyordu, yüzünde tebessüm vardı.

"Çay içer misin?" sorduğu soruya kafamı salladım.

"Bunu ben yapabilirim!" gülmüştü bu tepkime. "Sen yeterince şey yaptın bugün. Hadi geç içeriye, geliyorum ben de." Kafamı salladım ve salona geçtim.

Salon çok güzeldi. Yalnız yaşamasının aksine oldukça topluydu. Fotoğraflar vardı sehpaların üzerinde.

Fenerbahçe ailesi, kendi ailesi... Kucağında yeğeni olduğunu bildiğim çocukla fotoğrafı vardı.

Çok güzellerdi, çok güzel insanlarla doluydu hayatı.

"Çaylar hazır." Fotoğrafı sehpaya geri bıraktım.

"Bayındırcığım, sen yapıyorsun bu işi." Üzerime yok der gibi gülümsediğinde ben de gülümsemiştim.

"Evi çok beğendin galiba?" sırıtarak bakıyordu. Sürekli gözüm etrafta olduğundan dolayı böyle söylemişti.

"Çok toplu. Yalnız yaşamıyor musun sen?" Ben yalnız yaşıyordum ve evim, dehşet dağınıktı.

"Yalnız yaşıyorum, dağınıklık görünce topluyorum. Bi' gün senin de evini toplayacağım bu gidişle." Aaa, ne demek o? Ben eşyalarımı aradığımda bulabiliyordum.

"Ben eşyalarımı aradığım zaman tak diye bulabiliyorum Bayındırcığım."  Gülümsedi, ona böyle dememi seviyordu.

Sohbet ederken saatin nasıl geçtiğini anlayamamıştım ki. Çok geç olmuştu.

"Ben yavaş yavaş kalkayım." Kolundaki saate baktı.

"Saat çok geç olmuş. Yarın çok erken saatte idman var. Yanlış anlamazsan, istersen bugün burada kal." Yani, bilememiştim.

"Senin için söylüyorum, gerçekten çok geç oldu saat." Üzerimdeki kıyafetlere baktım. Uyumaya müsait değillerdi. Düşündüğüm şeyi anlamış olacak ki konuşmaya başladı.

"Bu sefer de ben sana tişörtümü veririm." Ukala bi şekilde sırıttığında gülerek gözlerimi devirdim.

Yanıma siyah bi tişörtle geldiğin tişörte baktım. E tamam canım, buna iki tane Nehir sığardı. Bu muhtemelen Altay'a bile bol gelen bi tişörttü.

"Yastıklar nerede? Ben şuraya yatak yapayım." Kaşlarını çattı.

"Saçmalama. Sen benim odamda kalırsın." Kafamı olumsuzca salladım. "Burada kalabilirim." Israrlı bakışlarıma ikna olmamıştı. Beni ittirerek odasına götürdü. Dolabından aldığı nevresim takımını yatağının üzerine koydu.

"Bugün için teşekkür ederim Altay. Bu benim için çok önemliydi." Gülümsedi. "Önemli değil küçük kanarya, her zaman." Yanağımdan makas alıp iyi geceler diyip odadan çıktı.

Verdiği tişörtü giydiğimde komik durmuştu. Dizlerimin biraz üstüne kadar gelen çok bol bi' tişörttü.

Sabah erkenden kalkmıştım. E tamam, kahvaltı hazırlayabilirdim.

Kahvaltıyı hazırladığımda Altay'ı uyandırmak için arkamı döndüm. Çoktan uyanmış olan Altay, kapıya dayanmıştı. Beni izliyordu.

"Bu sefer zehirlemeyeceğim, söz. Kanarya sözü." Gülümsedi.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra duş almaya gitti. Hızlıca bi duş almış olacak ki ben henüz tabakları makineye yerleştirmeyi bitirmemiştim.

Kapı çalıyordu.

"Sen bakar mısın!" İçeriden seslendiğinde onu onaylarcasına bi' şeyler söyledim. Kapıyı açtığımda tabii ki İrfan, Mert Hakan, Ferdi ve Arda'yı görmeyi beklemiyordum.

Altay eşfomanını giyip gelmişti, üzerinde bi şey yoktu. "Kim gelmiş?"

Şaşkınlıkla bize bakan Fenerbahçelilere bakıyorduk. İrfan'ın bakışları beni baştan aşağı süzüp Altay'a kaydı. Üzerime baktığımda, siktir. Sadece Altay'ın tişörtü vardı. Mert Hakan yavaşça konuşmaya başladı.

"Gençler, yanlış bi zamanda mı geldik?"

"Gençler, yanlış bi zamanda mı geldik?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Biraz #teamaltay oldu bu bölüm.

Seviyorum sizi.

Küçük Kanarya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin