27

1.6K 90 16
                                    

"Altay hadi lütfen!" 1.98lik adamı atlı karıncaya bindirmek için ısrar ediyordum.

Bu hallerime gülüyordu. En sonunda kabul edecekti biliyordum.

Düşündüğüm gibi de olmuştu.

Beyaz atın üstüne bindiğinde gülümseyip arkasındaki Siyah ata binmiştim. Küçük çocuklar bize bakıp gülüyorlardı. Altay sığamamıştı birazcık.

"Şimdi nereye gidiyoruz Nehirciğim." etrafa bakındım. Gözlerim tek bir noktada sabit kalmıştı ve kocaman açılmışlardı.

Altay baktığım yere bakıp gülümsedi. "Onlardan, ister misin?" Kafamı salladım.

Altay jetonlardan birini verip üç tane tenekeyi düşürmeye çalıştı. Elindeki toplar bitene kadar ne kadar düşürürse onun eşdeğeri olan hediyeyi alıyordu.

Elindeki topların çoğunu isabetli attığında şu olsun dediğini duymuştum.

"Hani! Bakayım." Arkasına saklamıştı.

"Bir öpücük verirsen..." Ellerim ayıp der gibi ağzıma gitmişti. Yanağını gösterdiğinde utanarak yaklaşıp ufak bi' buse kondurmuştum.

Arkasından çıkardığı peluşa baktım. "Sana çok benziyor." Keçi peluşuydu!

"Teşekkür ederim Altay." "Rica ederim Nehirciğim."

"Sen bekle tamam mı? Ben geliyorum hemen." Koşarak gittiğim yerden iki tane pamuk şekerle döndüm.

"Ben küçükken babam alırdı." paketini açıp yemeye başladığımda Altay kolunu omzuma atmıştı. Öyle geziyorduk.

"Dönme dolaba binelim!" Heyecanla söylediği şeyle Pamuk şeker boğazımda kalmıştı. Birkaç kez öksürdükten sonra kafamı hayır anlamında salladım.

"Nehir! Ondan da mı korkuyorsun!" Yükseklik korkusu dalga geçilecek bi' şey değil.

"Nehir, ben yanında olduğum müddetçe korkmana gerek yok biliyorsun değil mi?" Gözlerine baktım. Ama binmek istemiyorum ki.

Beni ne kadar zor bir şekilde ikna etmişti belli değildi. Nasıl ikna etmişti ben de bilmiyorum.

Bi' anda kendimi dönme dolabın bir köşesinde bulmuştum. Bu oturduğumuz yerde sadece ikimiz vardık.

Alet bir iki kez döndükten sonra en yukarıda kalmıştı. "Altay! Bu neden hareket etmiyor ne oluyor?" Korkuyla bakmıştım gözlerine.

Burası çok yüksekti.

"Sakin ol." ellerimi sımsıkı tuttuğu zaman nefes alışverişlerimin hızlandığını hissettim. Altay oturduğu yerden kalkıp yanıma oturdu.

Ona sımsıkı sarılıp gözlerimi sıkıca kapadım. Yüzümü onun göğsüne gömdüğümde yaptığım hiçbir şeyin bilincinde değildim. Ya düşersek? Ya bi' şey olursa?

"Sakin ol... Bir şey yok, birazdan düzelecek. Sakin..." Sesi sakinleştiriyordu insanı.

Elleri saçlarımda dolaşıyordu. Hem adrenalinin verdiği heyecan hem de Altay'ın hareketlerinin verdiği gerginlikle kalbim iflas edecekti.

Sakinleşmem için elinden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyordu.

Sakinleşemiyordum. Fobi yahu bu. Kötümser bi' insandım ve her olayın kötü bi' sonucunun gerçekleşeceğine inanırım.

"Güzelim tamam. Sakin olur musun?" Altay konuştukça saçlarıma ufak tefek buseler konduruyordu.

Gözlerine baktım.

Yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına ittiğinde kalbimin daha önce bu kadar hızlı çarptığını hissetmemiştim. Çok yüksekti yahu burası.

Makine çalıştığında gergince nefesimi verdim.

Altay hâlâ sıkı sıkıya sarmalıyordu beni.

"Çok korktum Altay!" Altay gülümsemişti. "Onu anladım, kemiklerimi kıracaktın az kalsın."

İndiğimizde yanımıza gelen Ferdi'ye baktım. "Diğerleri nerede?" diye sorduğumda onların otele döndüğünü belirtmişti.

Uzun süre kalmıştık dönme dolapta ve bu beni çok germişti.

Otele gittiğimizde ikisiyle de vedalaşıp odamın kapısını açmaya çalıştım. Kilitliydi.

Gözlerimi sinirle kapadım. "İrfan eğer içerideysen seni gebertirim." Adımlarımı yan odaya doğru atıp kapıyı tıklattım.

"Altay, İrfan içeride mi?" Kafasını olumsuz bir şekilde salladığında neler olduğunu anlatmamı bekler gibi bana bakıyordu.

"Dışarıda kaldım."

İçeriyi gösterdiğinde emin olamadım.

"Rahatsızlık vermesem mi?" Altay gözlerini devirerek beni kolumdan tutup içeri çekti.

İki ayrı yatak vardı, bizimkinden farklı olarak.

Bana yataklardan birini gösterdiğinde kafamı sallayıp yatağa oturdum.

"Öyle mi uyuyacaksın?" Üzerime baktım.

Deja vu.

"Yine tişörtlerinden mi vereceksin?" Sırıttı. "Alıştın sen de iyice." Koluna hafifçe vurdum.

"Eşofman da vereceğim. Sadece düz tişörtle çok üşürsün, üşüme." Düşünceli çocuktu.

Gri bir eşofman beyaz bir tişört verdiğinde adımlarımı odanın banyosuna çevirdim. Hızlıca giyinip çıktığımda Altay gülmemek için zor duruyordu.

"Ya Altay!" bana birkaç beden büyük gelen eşofmanımı belinden tutarak yürüyordum.

İpini sıktığımda en azından belden düşmüyordu. Boyu o kadar uzundu ki.

"Çok güzel oldun, çok yakıştı." Kahkaha attım.

"Altay oldum!" Bazen idmanlara böyle geliyordu daha sonra üzerini değiştiriyordu.

"Çok sevdim ben bu Altay 'ı"
söylediği şeyle yutkundum. Kendisini göstererek konuşmaya başladı.

"Sen de bu Altay'ı sevebilir misin?"

Altay, sonunda yahu. Sonunda söyledin.

Küçük Kanarya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin