Gözde'nin anlatmıyla.
Akşam, Nehir erkenden uyumak için gittiğinde az kişi kalmıştık, biz bizeydik.
Altay, Kerem, İrfan ve ben.
Hani konu nerden tutulsa Nehir'e açılacağı o kadar belliydi ki. Bunu çocuk bile anlardı.
"Nehir, çok üzüldü bugün." Kerem açmıştı tabii konuyu. Altay kafasını salladı. "Onu böyle görmeye dayanamıyorum." İrfan konuşmaya devam etmişti. İrfan ve Nehir'in arasındaki bağ çok farklıydı. Nehir, doğduktan sonra annesi tarafından terkedilen bi' bebekti. Bunun sebebini hep çirkin bebek olduğu için olduğu söylerdi, alakası bile yoktu. O kadından, anne olmazmış.
Babasıyla 1.sınıfa kadar yaşadı. Babası hayatını kaybedince babasının arkadaşları ona bakmaya başladılar, yani İrfan'ın annesi ve babası. Uzun bi' süre kardeş gibi boğuşarak büyüdüler. Bu onların bağını kuvvetlendirdi. Biliyormuş gibi anlatıyorsun diyorsunuzdur, buna tanıklık etmeme gerek yok ki. İkisi de birbirinden bağımsız bunu anlattılar.
Altay sessizliğini koruyordu.
"Ondan hoşlanıyorsun." İrfan, bombayı atmıştı ortaya. Kerem ne diyeceğini bilememişti.
"Evet, ondan hoşlanıyorum." Altay alaylı bi gülümseme kondurmuştu yüzüne. Yine de, bi' şey dememişti.
"Onunla beraber olmak için de elimden gelenin fazlasını yapacağımdan şüpheniz olmasın." Kerem'in bu sözü Altay'ı konuşmaya çekebilmişti.
"Sen Nehir'i gerçekten tanıdığını mı düşünüyorsun? Komikmiş. Belki onun hangi rengi sevdiğini bilebilirsin veya en sevdiği mevsimi."
"Üzüldüğü zaman kimseye belli etmek istemediğinde ellerini parçalarcasına oynadığını fark edebildin mi mesela? Stresi kontrol etme şeklinin dudaklarıyla oynamak olduğunu biliyor musun?" Açılma vaktiydi ve Nehir burada yoktu. Hepimiz Altay'a bakıyorduk.
"Bir insanı sevdiği zaman onu çabucak benimsediğini ama sevmediğinde dünyanın en iyi insanı bile olsa sevmesinin imkansıza yakın olduğunu mesela, biliyor musun? Pembe gibi renklerden nefret ettiğini çünkü annelerinin küçük kız çocuklarına pembeyi çok yakıştırdığını ve bu konuşmaya elli defa şahit olduğu için dolabındaki tüm pembe kıyafetlerini attığını... Ya sen evinin neden bu kadar dağınık olduğunu biliyor musun? Çünkü bi' gün annesinin gelip o evi toparlayacağına inanıyor. Nehir, çok çabuk sinirlenip etrafındaki her şeyi yıkıp döktüğünde pişman olup toparlayamadığı için hep kendine kızdığını, arkadaş edinmekte zorlandığını çünkü insanların sürekli ailesini sorduğunu biliyor musun?"
Kerem olumsuzca kafasını salladı.
"Nehir'in aşka inanmadığını ve eğer öyle bi' şey varsa ondan korktuğunu biliyor muydun?"
Altay'ın söylediği şeylerin hepsi o kadar doğruydu ki. Şaşkınlıkla nasıl bu kadar tanımış olabileceğini düşündüm.
"Nehir, herkes gibi her şeyi sevmez. Sevdiği çiçek bile papatya, gül değil." Bunun cevabını ben bile bilmiyordum.
İrfan, olanlara gururlu bi' baba gibi bakıyordu.
Her zaman, Altay ve Nehir'in beraber olmasını istemişti. Kardeşini böylesine tanımak isteyen birine git demezdi, demek istemedi de.
"Onu seviyorum ve Nehir eğer bi' gün seni seçecek olursa o zamana kadar Nehir için seninle rekabete girebilirim." Altay, konu Nehir olduğunda iddialıydı.
•
Nehir'in anlatımıyla
Erken yatmanın verdiği enerjiyle uyandığımda saat hâlâ çok geçti. Gecenin bir vakti uyanmıştım ve yanımda uyuyan Gözde'ye baktım.
Hava almak için balkona çıkmıştım. Üzerime aldığım battaniyeyle etrafa bakıyordum.
İrfan ve Altay birlikte kalıyorlardı odada. Yan Balkonda uyuyakalmış Altay'a baktım. Üzerine hiçbir şey örtmemişti, üşüyecekti.
"Altay!" sessiz bir şekilde bağırmak? Aynen durumun özetiydi.
Onu uyandıramamıştım.
Burdan karşı balkona geçmek çok zordu, geçemezdim ki.
"Of Altay." Yapmayacağım şeyler yaptırıyordu bana. Zor bi' şekilde karşı balkona geçtiğimde Üzerime almış olduğum battaniyeyi Altay'ın üzerine örtmüştüm. Hasta olacaktı, sonra mızmızlanacaktı. Yani bilmiyorum, ben olsam öyle yapardım.
"Gitme." Altay'ın söylediği şeyle bakışlarım ona döndü. Elimi tutmuştu, bilincinde miydi? Bilmiyorum ama gidemedim.
Uzun bi' süre onu izledim. Ne yapmama yardım eder miydi bu bakışlarım?
"Beni izleyecek misin daha öyle?" Uykulu sesiyle konuştuğunda kızardığımı hissettim.
"Gelsene, üşümüyor musun?" Battaniyeyi kaldırıp yanını işaret ettiğinde. Utanarak yanına gitmiştim.
Kafasını omzuma koyduğunda şaşkınlıkla ona baktım, hey bunu benim yapmam gerekmiyor mu?
Yine de yaptığı şey hoşuma gitmişti. Kafasına kafamı yaslayarak uykuya bırakmıştım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Kanarya
Fanfic"Diyorum ki, aklımı başımdan alıyorsun." dediği şeye kıkırdadım. "Bana aşık olduğunu bu kadar belli etmemelisin." gülerek dediğim şeyle bana o kadar anlamlı bakıyordu ki. "Sen bana aşık değil misin?" Kafasına hafifçe vurduğumda cevabını bekledi. "Bi...