nuh'un şekercik dozu

1.7K 123 22
                                    


Yemek boyunca sessiz kalmıştım. Odaya verdiğim tek sesler nefes seslerim ve çatal bıçak seslerimdi. Bir de bazen sorulan soruları mırıldanarak onaylıyordum. Ona bakmamak için verdiğim savaş için ise madalya almalıydım bence. Zira yemeğin başından beri başımı yemeğime gömmüş, kaşığın ucuyla bir iki lokma almıştım ve geri kalan zamanda da öylece oynamıştım yemeğimle.

"Müsaadenizle." bir anda yemeğimle oynamayı bırakıp duraksadım, ardından sandalyemi geri ittirdim ve masadaki herkese bir bir kısaca baktıktan sonra ayağa kalktım. "Şimdi dönerim." diye mırıldanıp tuvalete gitmek üzere ayağa kalktım.

O an o ortamdan uzaklaşmak için kalkmıştım masadan ama acayip derecede midem bulanıyordu, bunu da yolda fark etmiştim. İçime attıklarım midemde çalkalanıyormuş gibiydi. 

Banyoya girip yüzüme birkaç kez su çarptıktan sonra lavaboya yaslandım ve bir süre öylece durup nefeslendim. Geldiklerinden beri kaçamak bakışlarını üstümde hissetmek bana iyi gelmemişti, zamanın büyük bir kısmında bayılacak gibi olmuştum hatta.

"Of, Nuh..." kendi kendime fısıldayıp ellerimi ve yüzümü kuruladım ve sakallarıma parmak uçlarımı sürttüm. Uzun uzun bakmıştı sakallarıma. Beni uzun uzun incelemişti, bakmasam da hissetmiştim bunu. Kendi kendime gülüp başımı iki yana salladım ve dudağımı dişledim. Sikeyim. Onu çok özlemiştim. Askerde, üniversitede bile onu bu kadar özlemeyen benim, ona bir haftada duyduğum özlem ölçülemeyecek kadar büyüktü.

Derin bir nefes aldım, son kez baktım onun gözlerinin değdiği sakallarıma ve kapıyı yavaşça açtım. Koridorda ince uzun bir gölge görünce kaşlarımı çatsam da sonradan anlayıp yutkundum. Tuvaleti kullanacaktı herhalde.

Kapıdan çıktım, ona bir şey demeden içeri dönecekken kolumdan tutulmamla olduğum yere mıhlanmıştım.

"Allah aşkına Ahmet."

Yalvarır gibi bir ses tonuyla konuştuğunda boğazıma bir yumru oturdu. Gözlerimi sıkıca yumup kolumu dokunuşuna bıraktım.

"İçeri gidelim." abi diyemiyordum, diyemezdim.

"Ahmet, sana ne olduğunu sormayacağım, yeminle üstüne gelmeyeceğim." kolumu daha sıkı tutup beni kendine çevirdiğinde göğsüne çarptım. Tişörtünü refleksle sıkıca tuttum ve kızaran yüzümü saklamak için başımı eğdim.

"Sadece sarılalım bir kez, olur mu?"

Söylediği şeyle nefeslerim hızlanırken başımı hızla kaldırıp ona baktım. Bilmiyordu bu cümlesinin göğsüme saldığı sızıyı, hiçbir şeyden haberi yoktu. O arkadaşının, kardeşinin iyi olduğundan emin olmak isteyen bir adamdı sadece ama ben...Ben ona hayatı boyunca ne kadar aşık olduğunu daha yeni fark etmiş arkadaşıydım, kardeşiydim. Bunu düşünmek bile koskoca bir utanç dalgasını kalbimden vücudumun her parçasına taşıyordu.

"Neden sarılacakmışız?" diye huysuzca sorduğumda hafifçe o gülümsedi, ben de gülümsemesini izledim sarhoş gibi. Birini bu kadar özlemek mümkün olmamalıydı. Biriyle aynı odada solumak bile bu kadar rahatlatmamalıydı bir insanı.

"E Şekercik dozumu almam lazım benim de..." derken kollarını hafifçe açtı. "Evden çıktığın yok, saçı sakalı da birbirine kattın iyice." Elini senelerdir ilk defa uzun gördüğü saçıma değdirdiğinde gözlerimi yumdum. "Daha seni nerede, nasıl göreceğim kim bilir...Eh, yanına geldiğimde de kovuyorsun beni. Tek şansım bu." gururunu benimle konuşurken bir kenara bırakması içimi ısıtıyordu. Tanıdığım en gururlu insan olsa da bana bütün bunları hiç utanmadan sıkılmadan söylüyordu. Onu o kadar terslememe, gerçekten de dediği gibi kovmama rağmen tatlı tatlı konuşuyordu benimle. Çok aşıktım. Evet, gerçekten aşıktım ben.

kimin bu saçlar? bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin