~ 18 YAŞ ~

909 48 19
                                    

"Babaannem kurban olduğum yeto artık! Yemin ediyorum bu gidişle kulağımdan bile kusacağım. Allah'ını seversen sal beni ya!" İki gün de alışılmış serzenişimi naif, ince yürekli Toprağımdan başka kimse ciddiye almadı.

"Tamam ceylanım. Bunu da yiyesin vallahi bırakacağam." Babaanneme Anadolu çocuğu yer mi bakışı attım. Bundan on dakika önce de beni aynı şekil de kandırmıştı. Üstelik bu mallığımla kanmıştım.

Hasta olmamın üzerinden tam iki gün iki saat geçmişti. Ve güzeller güzeli babaannem beni sıkı denetim altına almış günlerdir sabah akşam lıklıklı köfte bizim bildiğimiz haliyle içli köfte ve kaşık kaşık bal yediriyordu. Üstelik bu denetim altında ne dışarı çıkabilmiş, ne de Asi aşkımı görebilmiştim. Biraz daha böyle devam ederse bal peteğine dönüşecektim. Nerden bilebilirdim ki Babaannemin o sabah bir kaşık bal bir de lıklıklı köfte yersen hemen iyileşirsin dediğinde başıma bunlar geleceğini.

"Nasıl gidiyor evimizin kraliçeleri ve diğerleri," Ateş abim ve Aras abim benim iki günlük işkence serüvenimde şehir dışına iş toplantısına gitmişti. dün gece gelmişler geldiği gibi de kendini uykuya vermişti. Beyefendi hazretleri şimdi uyanmış bir de bugünün sabahına uymayacak bir mutlulukla bize selam veriyordu.

Bok vardı sanki bu kadar mutlu olacak!

"Bal gibi bir gün işte nasıl gidecek. Tövbe yarabbi! artık beynime bile bal sızdı. Yemin ederim babaannem bana bal gibi işkence ediyor." Allah'ım kurtulamıyordum. Sanki ballar etrafımı sarmıştı. Evin bireyleri de bal arılarıydı.

"Bu kızın kafa nanay ben size söyleyeyim. Üzerine bu kadar gitmeyecektik. "Doruk abime şimdi mi aklına geldim adlı keskin bir bakış fırlattım. Sabah akşam işkence çekmiştim bir tanesi bile bana yardıma gelmemişti. Tabi bunun sebebi babaannemin bana yaklaşana bastonla vurması da olabilirdi ama ne önemi vardı ki? Hani birbirimiz için ölürdük.

İki büyük abi hiçbir şey anlamamış gibi yüzümüze bakıyorlardı. Anlamazlardı tabi. Allah düşmanımın başına vermesin hiç anlamazlardı inşallah.

"Babaannem hastalık acil kodunu verdi anlarsınız ya!" Sarp abim dünyanın en acıklı tonuyla sanki benim yerim de o varmış gibi bu sihirli sözcükleri sarf etmişti. Çok zeki olduğum için acıklı dakikalarda bu acı anları sadece benim çekmediğimi anladım Babaannem bu işkenceyi bütün aile üyelerime uygulamıştı. Belki de Savaş'ın, Yiğit'in ve Uzay'ın bu kadar mal olmasının sebebi çocukken tepe üstü düşmeleri değil beyinlerinde bal peteği olmasıydı. Yoksa bende mi onlar gibi olacaktım. Dehşete düşmüştüm. Bakışlarımı süper üç zekada gezdirdim. Birbirlerine düğün pastası uzatan karı koca gibi yumurtalı ekmek uzatıyorlardı. Uzay Yiğit'e, Yiğit Savaş'a, Savaş Uzay'a veriyordu. Korkunç bir manzaraydı.

"Geçmiş olsun güzelliğim" Ateş abim sesin de saklamadığı alay ile konuşuyordu ama ne yazık ki ben onun kadar mutlu değildim.

"Geçirenler utansın." Der demez babaannem kafama bastonuyla vurmuştu. Tehlikeli sularda yüzüyordum. Ama su nasıl güzeldi.

Bir kaç kişi bu olaya gülmüştü teker teker onları intikam listeme yazıyordum. Kapı çalınca kahvaltı sofrasında ki herkes bir an duraksadı. herkes evdeydi. Dışarıdan gelecek benim bildiğim kimse yoktu. Şaşılacak bir olay ki evin büyükleri Mehmet Bey de dahil masadaydı. Sanırım bizim eve misafir gelmişti.

Fırsattan istifade kaçmaya uygun bir ortam yakaladığım için o dahiyane fikri ortaya attım. " Ben bakarım!" Yardımcı kadın bile bana ne diyor bu mal bakışı atmıştı. evde o kadar insan varken tabi biraz şaşırmışlardı. Yine de bu şansı kaçırmayacaktım. Ya da belki de yemek odasının kapısında dikilen bir elinde bahçeden kopardığına emin olduğum çiçekler bir elin de meyse suyu tutan Asi yüzünden kaçırmıştım.

YENİ HAYAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin