SEYRAN'dan
Yine yeni bir gün için güneş doğmuş, hayat akmaya başlamıştı. Herkes bir koşturmaca içerisinde, bitmek tükenmek bilmeyen uğraşlarıyla, hayallerine, umutlarına ulaşmak için yola çıkmıştı. Tek bir şey uğruna, iyi yaşamak. Dünyadaki herkesin tek istediği iyi yaşamaktı, ona ulaştıklarında daha da iyisi için çabalanırdı, ve sonra dahası... Oysa ki hepimiz aynı yolun yolcusuyduk, ne kadar iyi yaşam olsa da, olmasa da gideceğimiz yere ulaşmak için günleri öldürüyorduk.
Bazıları ise sadece hala soludukları için yaşardı, umutsuz ve mutsuz, ama yine de değişen bir şey yoktu, çünkü aynı yere gidiyorduk. Sonsuzluğa...
Kalp kırmaya ve insan canı acıtmaya gerek yoktu, kendi canını da acıtmamalıdır insan. Ulaşmak istediği yer için kimsenin hakkını yememeli ve yalan söylememeli.
Gözlerini para, zihnini de kötülük bürümüş olmamalıydık, öldürdüğümüz günleri, yaşadığımız her saniyeyi nasıl geçirdiğimize bağlı olan sonumuz için iyi olmalıydık, iyi olmayanlar yüzünden zor durumlarda kalıyorduk. İyiler eninde sonunda kazanırlar, ama onlar asla kazanamayacaklar, başaramayacaklar.
Yaptığı kötülükler sebebiyle hem kendi sonunu kötü yapıp, hem de bu kötülüğü yaşattığı insanları veya canlıları üzmek için sebep aramamalıydı kimse. Sebep arayanlar yüzünden dünya dönmeyi, zaman akmayı durdurmuyordu, olan oluyor biten bitiyordu, iyi olmalıydı insan, olamıyordu ne yazık ki...Benim yaşadıklarımın suçlusu belliydi, babam yüzünden zor bir yaşam geçirmiştim. Bedelini hâlâ ben ödüyordum, eskiden kalan acılarım, yeni ve beyaz sayfalarımı kirletiyordu. Uyandığımda, yanımda o beyaz sayfaları benim için var eden eşim, yol arkadaşım, can yoldaşım yatıyordu. Dün gece ona içimi dökmek istemiştim ama takatim yetmedi. Akşam yemeğinde belli etmemek için çaba sarf etmiştim ama, yemekten sonra yüzümden düşen bin parça olduğu için Ferit bana neden böylesin diye sormamıştı, anlayışlı davranmış ve uyumadan önce saçlarımı okşamıştı.
Şuanda dünyanın en zararsız varlığı olarak yanımda yatıyor ve içimi huzur dolduruyordu. Yavaşça yataktan ayrıldım ve banyoya yöneldim. Çıktığımda Ferit hâlâ yatıyordu, kahvaltı saatine geç kalmak en son isteyeceğimiz şeydi, çünkü bugün önemli ve değerli bir gündü. Ferit'le, benim ellerimizden dökülen tasarım hayat bulmuştu. İnsanlara sunulacak ve hikayesi anlatılacaktı. En kısık sesimle Ferit'e seslendim, elimle saçlarını okşayarak "Ferit, uyanman gerekiyor" dedim. Uykulu ve hırıltılı sesiyle "Karıcığım ya hiç halim yok benim." dedi.
"Hasta mısın yoksa?" Alnına dudaklarımı kondurup ateşini kontrol ettim.
"Ateşin yok"
"Sabah neşem, hasta değilim, halim yok sadece" yavaşça yatakta doğrulup yanağıma öpücük kondurdu. Gözlerimi kapattım, Ferit beni fazlasıyla etkiliyordu. Banyoya gitti. Hazırlandığımızda kahvaltı için salona indik. Halis Ağa Ferit'e karşı gayet iyi davranıyordu. Akşam için herkes çok mutluydu, özellikle Ferit, yapacağı konuşma için çok heyecan yapmıştı. Odamıza geçtik ve hazırlanmaya başladık. Gayet sade ama şık giyinmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALI ÇAPKINI _Alone_
FanfictionTek isteğim okumak ve kendi ayaklarımın üzerinde durmaktı. Bu hayali kurmuş olmak hata mıydı yoksa? Herşey tek gecede değişebilir mi? Değişebilir daha güzel olacaksa neden olmasın ...