Sevgilerle Monika sunar...
🌍
Çağan
Mehmet'i görene kadar apartmanın içerisinde, duvara yaslanmış, yemek dağıtan mahalleliyi izliyordum. Her zaman çok saçma gelmişti bu olay. Taşınıyorsam taşınıyorum, büyütmeye gerek yoktu ki? Tabii, bugüne kadar.
Asla yapmam dediğim ne varsa yapmıştım, bunların arasında bu evi bırakıp taşınmak da vardı. Listenin en başında, altı çizili, üzeri kırmızı fosforlu kalemle çizilmiş, yanında ünlemler olan bir madde vardı. Mehmet'e açılmak. Ama hayat sanki bana bunları yedirmek istercesine hepsini tek tek yaptırıyordu.
"Ben de seni özleyeceğim," dememden sonra gözlerime sanki içerisinde çok değerli bir maden varmış gibi bakmıştı. Sanki bir şeyler görüyordu benim görmediğim, bir şeyler hissediyordu haberim bile olmadan.
"Gerçekten gidiyorsun yani? İnanamıyorum sana ya." dedi gözlerini yere çevirerek. "Kandemir de evlendi zaten. Kahvede tek başıma otururum öyle."
"Sami abi ne güne duruyor? Arkadaşlık eder o sana." dediğimde gözlerini bana çevirip dik dik bakmaya başladı. "O değil de, bizim Kandemir büyümüş de evleniyor lan, şaka gibi gerçekten."
Kaşlarını çatıp güldü, "Ulan elimizde büyüttüğümüz kaplan elin Korelisinin yanında kediye dönüyor, olacak iş değil!"
Gözlerimi yere çevirerek güldüm ben de. "Düğününe davet eder mi beni sence? Ya da etse de, gelebilir miyim ben buralara kadar düğünü için?"
Bakışlarını üzerimde hissediyordum. Tekrar ona baktığımda sanki aptalca bir şey söylemişim gibi kaşlarını çatmıştı. "Eşcinsel evlilik yasal değil ki? Yurtdışına çıkarlar muhtemelen."
Kesik bir nefes aldım. Bu tamamen aklımdan çıkmıştı. Burada bırak evlenmeyi, el ele tutuşsalar bile mahalle ayağa kalkardı.
"Sence," dedim gözlerine dik dik bakarak. "Sence başka bir şansımız olsaydı, başka şartlarda tanısaydık birbirimizi; sağlıklı bir şekilde flört etseydik, sonra çıkma teklifi etseydim ben sana falan... Biz de evlenir miydik ki?"
Kaşları daha da çatıldı. Gözleri benimkilere bakmıyordu artık. Sanki yüzüme dönmemek için fazladan çaba sarf ediyordu, sanki gözlerime baksa bir felaket kopacaktı. En sonunda derin bir nefes aldı.
"Belki bir ev tutardık," diye devam ettirdi beni. "Sen bana bebeğim derdin belki, ben sana sevgilim. Çok büyük bir eve de gerek yok, küçük bir apartman dairesi de yeterdi bize. İkimizin de bir işi olurdu. Az çok çalışır geçinirdik bir şekilde. Belki bir çocuk evlat edinirdik? Bir kız çocuğumuz olurdu, adı yoksa biz koyadık, hatta ben Duru olsun isterdim. Onu evlat edindikten sonra paramızı biriktirir, müstakil bir eve taşınırdık. Belki bir kedimiz olurdu, ya da köpeğimiz. Kızımız hangisini isterse onu alırdık eve. Kışın küçük bahçemizde kardan adamlar, kartopu savaşları yapardık. Yaz gelince de Kandemirler ile bir yazlık tutar, iki ay orda kalırdık hepimiz..."
Ben gözlerimi ondan ayırmadan dinlerken o yere bakıyordu. Gözlerini bile kırpmadığından gözleri sulanmıştı. Aklında canlandırıyordu söylediklerini, biliyordum. Duraksadı biraz. Kendini kaptırıp sesli düşündüğünün farkına yeni varmıştı muhtemelen.
Aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapattım. Çenesini iki parmağımın arasına alıp bana bakmasını sağladım. Gözleri dolu doluydu, sanki bir şey bile söylesem hüngür hüngür ağlayacaktı. Dudaklarını ısırıyordu.
"Bunları mı düşündün sen?" dedim hafifçe gülümseyerek. Her şeyi fazla düşünen bir yapısı olduğunu biliyordum ama bu özelliğini sadece onu üzen konulara kullanıyor sanıyordum. Hafifçe kafasını salladı. Benden çekinmemesi çok garip gelmişti.
Dudaklarına doğru eğildim yavaşça. Gözlerini kapatmıştı. Dudaklarımı onunkilere bastırdım. Birkaç saniye hareketsizce bekledikten sonra dudaklarımı hareket ettirdim. O da bana aynı şekilde karşılık verdi. Destek alabilmek için çenesindeki elimi yanağına kaydırdım. Kollarını boynuma sardı. Hareketleri hızlandıkça ben de ona yetişmeye çalışıyordum. Ensemdeki saçlarımla oynuyordu.
Alt dudağımı dudakları arasına hapsettiğinde boşta kalan elimi beline doladım. Bedenlerimiz birbirine yapışmıştı. Üst dudağını çekiştiriyordum. Belindeki elim sabit durmuyor, sürekli aşağı inmeye çalışıyordu ama alt dudağımda hissettiğim küçük bir acı ve ağzıma gelen metalik tatla olduğu yerde bırakıyordum.
O üst dudağıma geçmeye vakit bulamadan nefes nefese kalmıştık ikimiz de. Alnımı alnına dayadım. "Gitmesen olmaz mı?" dedi hüzünlü çıkan sesiyle. "Ne olur gitmesen? Ev hazırsa hazır, ne olacak sanki? Burası da evin değil mi senin?"
"Özür dilerim," diye fısıldadım dudaklarına doğru. "Çok özür dilerim bebeğim."
"Göreceğim seni ama değil mi?" diye sordu. "Adresini vereceksin. Arada geleceğim, arada sen buraya geleceksin. Beni yalnız bırakmazsın."
"Bırakmam bebeğim, bırakamam seni."
Bu sefer dudaklarıma uzanan o olmuştu. Önceki kadar yavaş başlamamıştı. Üst dudağımı dişlerinden de yardım alarak emiyordu. Hemen arkasında kalan duvara doğru yönlendirdim onu bir-iki adım. Sırtı soğuk duvarla buluşunca ürperdiğinden beli yay gibi gerilmişti. Bunu fırsat bilerek ellerimi beline doladım.
Yine birkaç dakika öpüşmemizden sonra ayrıldığımızda zor nefes alıyorduk. Kulağıma yaklaştı. "Benimle ilgilenecek yarım saatin yok mu gerçekten?"
Kesik bir nefes aldım. Gözlerim büyümüştü. Dediğini doğru mu anladım diye göz ucuyla ona baktım ama yüzündeki ifadeyi görünce kısık sesli bir küfürle kafamı diğer tarafa çevirdim. Omuzlarından tutup onu hafif doğrulduğu duvara tekrar yasladım ve bu sefer öpmeye çenesinin hemen altından başladım. Ellerim arkasındaki duvara yaslıydı. Her öptüğüm, emdiğim yerde bir iz kalıyordu; bazılarını göremesek de ikimiz de bunun farkındaydık. Her seferinde kısık sesle inliyordu ve bu irademi ciddi derecede zorluyordu.
Köpürcük kemiğinin çıkıntısını hafifçe ısırdığımda kafasını hafifçe yukarı kaldırıp inlemiş ve tek bacağını öne kaydırmıştı. Bacağından tutup onu kucağıma çıkardığımda ilk başta şaşırsa da sonra uyum sağlamıştı. Üzerindeki kazağı çıkarıp yanımızdaki burada bırakacağım eski kanepeye attım.
Öpücüklerim göğsüne doğru ilerlerken inlemeleri daha da derinleşmişti. Kalçasını hafifçe bana sürtüyordu ve muhtemelen bunun farkında bile değildi fakat ben delirmenin eşiğindeydim. Hareketlerimi hızlandırarak tek elimi belinde bıraktım, tek elimle de karnındaki hafif kaslarla oynamaya başladım.
"Oğlum neredesiniz lan? Taşınırken söylüyorsunuz eyvallah da çağırmayacak kadar uzun süre konuşmamış olamayız anasını. Songül abla yapmış yemekleri hem, çok severim ben-"
Kafamı Mehmet'in göğsünden yavaşça kaldırırken o çoktan belimdeki bacaklarını çözmüş, açılan kapıdan gözlerini ayırmazken kazağını almayı başarmıştı fakat vakti onu üzerine geçirmeye yetmemişti.
"Lan," dedi Kandemir önce. "Lan, lan, lan? Siz, ikiniz..." Şoka uğramıştı. Gözleri faltaşı gibi açıktı.
Mehmet önce bana, sonra Kandemir'e baktı verecek bir cevabı olmadığını belli ederek. Daha da kötüsü benim de hiçbir cevabım yoktu.
🌍
SELAM BEBEKLERTR
BEN DAZELİN ARKADAŞI MONİKA BELKİ TANIYOSUNUZDUR BENİ jihsooax reklamımı da yaptım (sevgilisi değilim daha o yüzden arkadaşı)
Dazel moment veriyorum sonra ilerde fake kavga yaparız falan popüler oluruz böyle nası taktik bence süper
Neysee dazel dedi ki kandemoya bir bölüm sen yaz ben de çal isaya bir bölüm yazayım ben de why not dedim sonra bi baktım karakterleri kendi karakterlerime benzetip bipolar yapmışım bi ağlıyolar bi sevişiyolar falanm
Neyseee kendinize iyi bakın sağlıcakla kalın💗
(Dazelin klasik kamu spotu)Sonraki bölümde (yorumlarda) görüşrüüzzz
(1000 kelime)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Korelim | BxB ✔︎
Novela JuvenilA*ına kodumun çekik gözlüsü, ırkçı olan babamın en büyük kâbusu. | • 17.10.22 - 13.05.23 • | best: #1 love #9 boyxboy #10 bl #2 turkce #1 Türk #1 Koreli #1 Lgbtgay #1 Turkish #1 Korean