VİRÜS

486 23 4
                                    

3 Aralık 2022, İstanbul.

Her insanın ufak çaplı da olsa hayalleri vardır. Ve her insanın bilip ya da bilmeden yıktığı hayaller vardır, ancak yıkılan hayaller asla kurulanlar kadar ufak çaplı olmamıştır hiçbir zaman. En acısı da bu. Çünkü bir insanın elinden hayallerini almanız o insanın elinden şekerini alıyormuş gibi değil, bir servetini çalıyor musunuz gibiydi. Özellikle hayallerini çaldığınız kişi sizi seviyor, sayıyorsa işte o zaman daha da felaket oluyordu her şey.

Çünkü tam da o anda yanan sadece bir ocak ateşi değil, ev oluyordu. İşte tam da bu yüzden kül kokar hayaller.

"Ayeda kız Ayeda kız," Nebahat teyze adeta topuklarını vura vura koşuyordu yanıma.

"Dur Nebahat dur," Ona teyze dersem yemin ederim bacaklarımı kırar benim. "Düşüp bir tarafını kıracaksın."

"Bir şey olmaz bana," dedi kaşlarını çatarak baba bakarken. "Sen kendine bak, buruşuk surat seni!" Ofladım, öldürecekti beni ama haksızda sayılmazdı sonuçta benden tam 35 yaş daha büyük olmasına rağmen benden daha atikti. Her gün odasında spor yapıyor, makyajsız gezmiyordu. Birisi onun gençliğine laf ederse kafasına yiyordu bir şeyler. Ben ilk geldiğimde rujunu yemiştim kafama, alnım şiş bir şekilde gezmiştim bir hafta. Kabus gibiydi kabus!

"Sen yine neden kırmızı ruj sürdün?" Dedim aklımdakileri dağıtarak.

"Hamdi beyler gelecek bugün kahveye," dedi kıvırcık saçlarını sanki bozulmuşlar gibi düzelterek. "Bana bak, güzelim değil mi?"

"Harikasın sultanım da Hamdi bey kim?"

"Ah, ben seni tanıştırayım onunla." Kurduğu cümleyle şaşkınca bakakaldım.

"Nebahat sultan, Ferhat abiye ne oldu?" Bu arada bir alt yazı geçmeliyim ki Ferhat diye birisi yoktu hayatında, o bir zamanlar öyleymiş gibi davranıyordu. Buraya geldiğimin üçüncü günü Nebahat sultan, olmayan ferhatı ve ben oturup çay kahve içmiştik. Ne hikmetse adam bir tek onunla konuşuyor, bize hiçbir şey demiyordu.

"Ne Ferhatı Allah aşkına Ayeda kız?" Dedi hızla Neboş. "İnsan olup aşkımdan dağları delmedi, olmaz onunla. Hem Hamdi var artık, eskiyi bırak eskide. Bana bak, Hamdi bey gelince de böyle konuşma kırarım bacaklarını!"

"Neboş ya," dedim hızla. "Ben odamda bir şey unuttum, gidip onu alayım, olur mu? Sende Hamdi beylerle konuş. Bak hem ilk buluşmada yanında başka birisini bulundurmak uğursuzluk getirirmiş."

"Gerçekten mi kız?"

"Evet," Hayır Neboş, tam şu an ben uydurdum. "Sen en iyisi yalnız buluş. Hadi ben gittim." Daha bir şey demesine izin vermeden koşar adımlarla ilerledim.

Bu hastanede bir akıllı bendim ama bu Neboş yüzünden o da kalmayacaktı.

Hızla hastanenin girişine ilerliyordum ki arka bahçeyi ön bahçe'ye bağlayan yolun kenarında durdum. Bir ses duymuştum sanki. Kaşlarım merakla havalanırken sesin kaynağına doğru ilerledim.

İki kişi karşılıklı durmuş bir şeyler konuşuyorlardı dertli dertli. Hayır, daha çok birbirleriyle tartışma içerisindeydiler. Tek kaşı havaya kalktı Aleda'nın çünkü pek tanıdık yüzler değildi bunlar. Hastane çok büyük değildi ve bu yüzden herkesi tanırdı, en azından bir göz aşinalığı olurdu ama bu gördüğü yüzlerde zerre öyle bir durum yoktu.

İki kişiden bir tık daha kısa olan esmerdi. Siyah saçları, kara kaşları vardı. Aleda esmerlere bayılırdı. Oyüzden bir süzmeden edemedi adamı. Uzun boylu ve yapılı biriydi. Burada aklını yitirip bir deri bir kemik kalmış insanlardan sonra ilk defa bu kadar yapılı birini görmek onda şaşkınlık etkisi yarattı.

KÜL KOKAN HAYALLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin