ZEHİR

129 8 1
                                    

11 Ocak 2023, İstanbul.

Eğitimde bizi eğiten komutanlardan birisi "Bu hayatta en çok kimi severseniz ilk önce onu kaybedersiniz," derdi. "Siz sadece vatanı sevebilir, gerisini ardınızda bırakırsınız."

İki sözü de benim katıldığım sözlerdi. Bunca zaman kendimi soğuk nevale yapmamın sebebi de buydu. Kimi seversem ilk onu kaybettim. Babam dışında. Ve yine birisi ellerimin arasından kayıp gidiyordu. Oysa hayatıma gireli bir aydan fazla olmayan birisinin beni böylece kendine bağlaması büyük haksızlıktı.

Onu gördüğüm ilk anda korku dolu çekik gözleri bana bir çocuğun gözlerini anımsatmıştı. Hiçbir şeyi ciddiye almayışı, onca korkusuna ve acısına rağmen bir çocuk gibi diklenmeye devam edişi bana bir çocuktan fazlasını anımsatmıyordu. Ayeda Koçarslan onu tanıdığım ilk andan beri korumam gereken bir çocuk olmuştu.

Ve ben onu koruyamamıştım.

Elimdeki telefonu sıkmaya başladım bunun verdiği acıyla. Telefonum açıktı ve ekranda Ayeda vardı. Alim Koçarslan tarafından bana atılan bir fotoğraf. Bir arabanın içindeydi ve uyuyordu. Altına şöyle bir not düşülmüştü. 'sevgiline iyi bak komutan, bu onu son görüşün.'

Bu durumun içinden nasıl çıkacağımı dahi bilmiyordum. Onu nasıl kurtaracağımı bile bilmiyordum. Havaalanının ortasında durmuş dişlerimi sıkarak telefona bakıyordum. Fotoğrafına. Elimde bu fotoğraftan fazlası yokken onu nasıl kurtaracağımı, nasıl koruyacağımı bilmiyordum. Sanki ellerim kollarım görünmez bir halatla bağlanmıştı.

"Komutanım," Ülkü'nün sesiyle ona döndüm.  "Barça komutanım geri dönmemizi emretti."

"Eda'yı almadan hiçbir yere gitmiyorum."

"Nasıl alacaksın?" Evren sinirle bana doğru yönlendi. Onun sinirli olduğunu ve bu durumu yansıttığını zor görürdünüz. "Sana onu bu kadar kolay bırakmamalısın demiştim! Bir iki gün sonra geri gelecek zaten dedin, hani nerede? Benim kardeşim nerede lan?"

"Ben mi kaçırdım Alim Koçarslan'ı elimden?" Dedim hızla. "Nereden bilebilirdim?"

"Kavganın sırası değil," dedi Ülkü araya girerek. "Ben Kuntay'ı arıyorum ve buradan gidiyoruz."

"Siz gidiyorsunuz ben hiçbir yere gelmiyorum." Arkama döndüm ve Yiğit'e doğru yürüdüm. "Arabanın anahtarını ver."

"Komutanım size saygısızlık etmek istemiyorum ama Barça komutanımın kesin emri var. Geri dönmek zorundayız."

"Emrine uymuyorum Ülkü. Askerliğimi mi yakıyor? Yaksın! Yaksın umrumda değil, tamam mı? Ben gidip Ayeda'yı bulacağım."

"Neyle bulacaksın?" Saatlerdir sessiz olan Devin sonunda konuşmuştu. Oysa benden çok onun endişelenmesi gerekirdi.

"Gidebilecekleri çoğu yeri biliyoruz, bakacağım hepsine tek tek."

"Gidecekleri çoğu yeri biliyoruz ve onlarda bizim bildiğimizi biliyor. Eee? Nasıl ve neyle bulacaksın?" Duraksadım sorusuyla. Bu adi herif haklıydı. Alim Koçarslan tüm mekanlarını, arsalarını bildiğimizi biliyordu. Oralardan bir yere götürmezdi. Ancak ona yardım eden birisi varsa...

"Doktor," dedim hızla. "Eda'nın kaldığı hastanede doktor lakaplı bir kadın vardı. Kuntay, o kadın hakkında bir şeyler bulmuştun!"

"Kadın kayıtlarda ölü olarak var,"

"Ama ölmemiş olabilir!"

"Ayas buradan bir şey çıkmaz." Dedi. "Şu an yapabileceğimiz en iyi şey Ankara'ya dönüp beklemek."

"Ayas haklı kadını araştırmaktan zarar gelmez," Devin'in bana hak verdiği her zaman görülmezdi. Hepimiz şaşırırken o bununla ilgilenmedi bile. "Yine de Ankara'ya gidip araştırmak daha sağlıklı. O adam İstanbul'un göbeğinde kimseyi tutamayacağının farkındadır elbette. Çoktan buradan ayrılmış bile olabilirler. Kameraları kontrol ettireyim ben, sizde Ankara'ya gidip kadını araştırın. Sonra bir plan yaparız."

KÜL KOKAN HAYALLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin