GÖREV

199 13 1
                                    

10 Aralık 2022, Hatay.

Hayatımı yönlendirmelerle yaşadım. Ellerime, kollarıma, dizlerime ve ayaklarıma bağlı iplerle yaşadım. Bir kukla gibi. Oysa en kalın ve koparılamaz ip kafamın içine bağlıydı benim. Yap dedikleri ne varsa yaptım, nedenini bende bilmiyorum. Sus denildiğinde, gülme denildiğinde sustum. Konuş diyene kadar da tek bir çıt çıkarmadım. Vücudumda oyun oynarken aldığım yaralar hep dikkat çekerdi küçükken, oysa benim kanayan yaralarım zihnimdeydi. Hala da öyle. Bu alışkanlık bende bir vazgeçilmez oldu. Adı üstünde alışkanlık.

Şimdi ise tüm o kanayan yaralarımı sarmak, yeniden küllerimden doğmak istiyordum. Bir anka gibi. Yapabilir miyim emin değilim. Hayatım boyunca hep birilerinin esaretinde yaşamayı, birilerinin söylediklerini kabullenmeyi öğrenmiştim. Belki de hayatımda sadece son beş aydır bir şeylere baş kaldırıyor, kabullenmiyordum. Benim için oldukça garip bir durumdu bu ama alışmam gereken asıl durumda buydu. Ben bu olmalıydım.

Öyle de yapacaktım.

Ve belki de onunla beraber. Gözlerimi onunkilere sabitlediğimde aynı benim gibi onun gözlerininde güldüğünü hissettim. İçimde bir şeyler koptu, zihnimden ona doğru süzüldü. Bana "Eve hoş geldin, Eda." Demişti. Ev. Burası gerçekten benim evim olabilir miydi? Bu insanlar, benim yeni evim olabilir miydi?

Nefesimi verdim ve alt dudağımın üzerinde gezdirdiğim dilimi geri çektim. "Ev," diye mırıldandım gözlerimi camdan dışarı çevirerek. "Benim evim başıma yıkıldı."

"Bu yeni bir evinin olmayacağı anlamına gelmez. Her zaman toparlamak için bir şansın vardır."

"Ben fazla karamsar birisiyimdir," dedim tekrar ona dönerek. Diğerleri bizi dinliyor olabilirdi ama bunu umursayacak durumda hissetmiyordum kendimi. "Bana yeni bir ev vermek istiyorsan önce enkaz içindeki evimi buradan silmen gerekir." İşaret parmağımla başıma dokundum. "Benim annem öldü Ayas, benim tek tutunabileceğim dalım babamdı. Benim babam nerede?"

"Bunları şimdi düşünmemelisin." Diyerek araya girmek istedi ama başımı iki yana salladım.

"Benim babam nefes alıyor ama aslında ölen o. Bir insanı toprağın altına koyabilirsin ama eğer burada varlığını sürdürüyorsa ona ölü diyemezsin," Bu sefer elimle kalbimi işaret ettim. "Benim annem yaşıyor ama babam ölü. Bunun hesabını kimden sormam gerekiyor? Kim çekecek bunun çilesini, yükünü? Bazen cevaplar gözlerimin önünde dönüp duruyor olabilir ama hayır, ben hiçbir şeyin cevabını bilmiyorum. Sadece sorunlar var. Soru işaretleri ile dolu bir zihin. Ve inan bana sana bahsettiklerim bir hiç. Şimdi lütfen karşıma geçip bana yeniden bir ev inşa edip ardından orada mutlu bir hayat sürebileceğimi söyleme."

Başını önüne eğdi. "Çok kişi kaybettim," dedi hızla. "Bende senin gibi annemi kaybettim. Hem de belki de yaşım seninkinden daha küçüktü, belki de ona en ihtiyaç duyduğum anlardan biriydi. Senin aksine benim yanımda babam vardı, ihtiyaç duyduğumda o sert duruşuna rağmen saçlarımı okşar ve beni severdi. Benim babam ölmedi ama annemde yaşamıyor, Eda. Haklısın, bazı şeyleri unutup yeni bir yola baş koyamazsın ama bu denememen gerektiği anlamına gelmez. Sana mutlu ol demiyorum, üzülme diyorum. Sana sıcak bir yuva kur kendine demiyorum, başını sokabileceğin bir evin olsun diyorum. Kaybettiğini iddia ediyorsun ama önce savaşman gerekir. Anlıyor musun?"

"Herkes her yükü aynı derecede kaldıramaz." Dedim omuz silkerek. Uzanıp saçlarımı düzeltmeye devam etti. Dalmış gibi bir hâli vardı.

"Belki de yükünü paylaşman gerekiyordur."

"Beni zorlaman hoş değil." Dedim dik dik suratına bakarak. Ufak bir kahkaha kaçtı dudaklarından. Gözleri yüzümde gezinirken dudaklarını birbirine bastırdı.

KÜL KOKAN HAYALLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin