ŞEHİT

284 17 4
                                    

9 Aralık 2022, Ankara.

"Ünlü iş adamı Alim Koçarslan'ın kızı Ayeda Koçarslan iki gün önce bulunduğu hastaneden kaçmış bulunuyor. İş adamı Alim Koçarslan'ın ortada olmamasının ise bu durumla ilgili olup olmadığı henüz kesinleşmemiş. Uzmanlar araştırmalarına devam ederken polis her yerde onları arıyor."

Yanıma oturan Yiğit elini kaseye daldırdı ve içinden bir cips alıp ağzına attı. "Görüyor musun Ayeda, aranıyormuşsun." Sesindeki alay ağzına tıkıştırdığı cipse rağmen çok net fark ediliyordu.

Bende güldüm. "Öyle olmuş." Dedim. Benim arandığım falan yoktu. Karşımda sunum yapan gazeteciyi de bilirdim. Kanalı da kendisi de bazı sıkıcı haberlere haber değeri katmak adına bir şeyler uydurur, olayları farklı lanse ederlerdi. Sonra da karşıma benim rakibim olduklarını iddia ederlerdi. "İmkan olsa çok güzel ayar verirdim ben buna da işte..." Diye ekleyemeden edemedim. "Ayastan bir haber var mı? Dün hiç iletişime geçtiniz mi?"

"Hayır," dedi. "Gereğinden daha sessizler ama General normal dedi. Ee bize de onu dinlemek düşüyor haliyle."

"Anladım." Diyerek başka bir haber kanalına geçtim.

"Evet sayın seyirciler yeni elimize ulaşan bir haberle karşınızdayız. Kadıköy'de patlama!" Ne diyordu bu kadın? Hızla ayağa kalktık Yiğitle. Çünkü ekrana verilen arkadaki görüntüler benim bir zamanlar kaldığım hastaneye aitti. "Burada patlatılan bomba'da maalesef ki iki şehidimiz var. Bunun haricinde de dört kişi yaralı. Gece saatlerinde olan patlamada birkaç asker ve polis haricinde etrafta kimse olmadığı için oldukça şanslıyız. Milletimizin başı sağolsun."

Kadın sustuğunda mobese kayıtlarından alınmış olunduğunu tahmin ettiğim bir görüntü geldi önce. Yüzleri maskeli simsiyah giyinmiş on dört kişi vardı. Biri telsizle konuşuyor, diğerleri sohbet ediyor. Sonra bir araba geliyor ve adamlardan birisi arabayı işaret edip bağırınca herkes kaçmaya başlıyor. Ancak bir şeyler için çok geç olduğunu patlamadan sonra etrafa savrulan insanlardan anladım.

Gözlerim doldu. "Bunlar kim?"

"Ayaslar." Dedi Yiğit ve ardından bahçeye doğru koştu. "Komutanım! Komutanım patlama!"

"Bağırma Yiğit!" Dedi General. Hemen onun ardından çıkan benimle göz göze gelince nefesini verdi. "Gel Ayeda kızım gel." Dedi beni yanına çağırarak. "Bizimde sabaha karşı haberimiz oldu. Endişe etmeyin bizimkiler iyiler. Yoldalar dönüyorlar. Şehit ve yaralılar genç subay ve polislerden."

Rahatlayarak omuzlarımı düşürdüm. Sonra bunu yaptığım için kendime kızdım. Onlar da vatanın evlatlarıydı. Onlarında aileleri, sevdikleri vardı. Onlarla birlikte gülerek gezen arkadaşları ağlayarak tabutlarını taşıyacaklardı. Göz bebeği gibi sevdiği anaları arkalarından ağlayacak, dimdik duran babaları ilk defa acıdan bükülecekti. Onlar bu vatanın evladıydı ama daha da ötesinde bir anne babanın evlatlarıydı. Ben öylece rahatlayamazdım. Ben öylece şükredemezdim.

"Şehitler," dedim ama ne diyeceğimi bilemediğimden devam edemedim. Sustum bir süre ve ardından söyleyebileceğim tek şeyi söyledim. "Başınız sağolsun."

Ve herkesten aynı anda o klasik cevap geldi. "Vatan sağolsun." Başka ne diyebilirlerdi ki? Başka ne diyebilirdik ki?

"Ne zaman gelecekler?"

"Yola birkaç saat önce çıktılar. Öğleden sonraya doğru gelirler." Dedi Evren.

"Anladım."

"Gel kahvaltı yap bizimle kızım." Dedi General.

"Sağolun Fetih bey," dedim nazikçe. "Ben yaptım erkenden. Size afiyet olsun." Arkama döndüm ve odama doğru ilerledim. Beni yalnız bırakmaya karar vermiş olmalılar ki iki gündür etrafımda kuyruk gibi gezen Yiğit peşimden gelmedi.

KÜL KOKAN HAYALLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin