BEYAZ ODA

358 19 4
                                    

5 Aralık 2022, istanbul.

Hani bazen ne kadar çabalarsanız çabalayın dönüp dolaşıp aynı yerde durur, bir adım öteye dahi gidemezsiniz ya... Tam olarak şu an ben öyleyim. Hayatım boyunca bu durumu çok nadir yaşayan, hayal ettiği her şeyi elde etmeye alışan biri olarak kesinlikle şunu diyebilirim ki: Lanet olsun böyle işe!

O haberi yaptıktan sonra hayatımda her şey tepe taklak olmuş ve yetmemiş gibi bir de hayallerimin kafasına sağlam kurşunlar sıkılmıştı.

Kendi haber ajansımı açmak gibi hayallerimin.

İyi bir gazeteci olmak gibi hayallerimin.

Annem ve babamla mutlu bir hayat yaşamak gibi hayallerimin.

Ve daha nicelerinin...

Gerçekten berbat hissediyordum. Bir de üzerine şu lanet olası baş ağrısı eklenmişti. Nerede miydim? Beyaz oda denen illette. Üstelik 48 saattir burada tutuluyordum. Ama bu sefer yalnız olmamam beni mutlu etmişti ister istemez. Gerçi yanımda bulunan şu sarışın adama sürekli uyku ilacı enjekte etmeseler daha iyi olacaktı.

"Neden hiç susmuyorsun ki?" Dedim nefesimi vererek. Başı öne eğilmiş ve kıyafetleri ile saçları dağılmış bir şekilde duruyordu. "Hayır ben bu odada uyutulan ilk kişi olarak seni biliyorum şu an!"

Ofladım. Şaka gibiydi gerçekten.

Etrafta her şey bembeyazdı. Beyaz tavan, yer ve duvar seramikleri. Bizi bağladıkları yatak, arkamızda bulunan pencere. Bir an pencerede bulunan manzaranın bizi mutlu etmesini bekleyeceksiniz, değil mi? Hayır, olamıyoruz. Eğer beyaz kalın perdeler ile manzaramız kapatılmamış olsaydı olurduk.

Yanımda bulunan sarışının inlemesi ile başımı ona çevirdim. Evet, yine başlıyorduk. Onlar, sarışına elektrik veriyorlardı. Bu da birazdan odaya gelecekleri anlamına geliyordu.

"Yine başlıyoruz," diye homurdanan sesini duydum. Eh, tabi bir de şu vücudunu yatağa bağlayan şeylerden kurtulmaya çalışmasını.

"Boşuna uğraşıyorsun."

"Çok güzel destek oluyorsun gerçekten." Dedi dişlerini sıkarak bana bakarken. "O hemşireyi bir bulayım var ya!" Çırpınmaya devam ediyordu. Asla durmuyordu.

"Bak," dedim sinirle ona dönmeye çalışarak ama olmuyordu. Öyle sıkı bağlamışlardı ki yerimden hareket bile edemiyordum. Sadece kafami oynatabiliyordum. "Biraz rahat dur, basım ağrıdı! 48 saattir burada senin ayılıp bayılmanı izleyerek geçirdim zaten. Morallerim bozuk, başım ağrıyor, şu aptal şeyler canımı yakıyor! Lütfen sende daha fazla sinirlerimi bozma benim!"

"Anlamıyorum," dedi bana dönerek. "Bu hastane özel olabilir ama bunu yapmaya hakları yok! Bu bir işkence, tedavi yöntemi değil! Buradan çıktığım an burayı kül etmezsem bana da—" İşte bu noktada sustu.

"Sana da?" Dedim devam etmesi için ama yemedi, sustu. "Devam ettir şu lafı! Adın ne senin? Kimsin? Birinin adamı mısın? Ne istiyorsun?"

"Konuşamam." Onca soru sordum ve tek cevabı bu muydu?

"Konuşamaz mısın?" Diye sordum dehşet içinde. "Konuşamazsın ve benden sana güvenmemi mi beklersin?"

"Evet." Dedi kısaca. Harika! Cidden harika ya! Oldu, başka bir isteği? "Ki öyle de oldu. Elimi tuttun," dudağının kenarı kıvrılmış bir şekilde bana baktı. "O hemşire beni bayıltmamış olsaydı şu an elimi tutmuş ve seni sürüklediğim yere tıpış tıpış benimle gelirdin. Yalan mı?"

"Tıpış tıpışta gelmezdim şimdi." Dedim hızla. Gülüşü daha da büyüdü. Gamzeleri mi vardı onun? Mavi gözlerini yüzüme dikmiş bakıyordu bana. Gözleri bir an tanıdık geldi... Uğruna ömrümü feda edeceğim bir adamın maviliklerine benziyordu... "Gözlerin mavi mi?"

KÜL KOKAN HAYALLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin