"11- Mısır Püskülleri"

3.1K 133 49
                                    

Biliyorum geçen sefer, kalan eski bölümleri sileceğimi söyledim ancak kıyamadım:) bu bölümü gelecek bölüm için bir geçiş olsun diye bıraktım o yüzden.

ayrıca bölümlerin çok olmaması için çalışıyorum saçma bir şekilde. ne fark ediyor oysa değil mi? bundan sonra içimden geldiği gibi, uzun veya kısa fark etmeksizin kafama göre yazacağım. ha kırk bölüm ha seksen. çok da fark etmiyor. 

Neyseeee

Bol yorum yapıp oy vermeyi unutmayın lütfen.

Keyifli okumalar 🌸

_____

'Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir' derler. Onlar bilmezler mi ki her gidenle, kalanlar da bir parça ölür. Toprağın üstündekini toprağın altında değil diye yaşıyor sanmayın. Bazı nefes alış verişler mecburiyetten ibaretir sadece.

........

(2003-Samsun)

-anneeeeeeeeee babam kaç zamana gelecek?

-bilmiyorum Nevra, zıplayıp durma şu kanepelerin tepesinde. Daha geçen ay incitmedin mi kolunu? Kurt mu var götünde kızım dur iki dakika yerinde.

- dedeme sordum, senin popişinde bir şey yok dedi bikerem.

Ellerini göğüsünde bağlayıp dudaklarını sarkıtarak kendini koltuğa atan kızının dedikleriyle kahkaha atmıştı Hazal.

-sen dedene bunu mu sordun kızım? Ayıp, dedeye denmez öyle şey nevra'm.

- ama sen bana söylüyorsun.

Diye söylenen kızının yanına gitti Hazal. Koltukta önüne diz çöküp sağ eli ile kızının karışan saçlarını düzeltti büyük bir dikkatle. Saçları çok acırdı Nevra'nın. Ufacık çekildiğinde bile kafa derisi anında kızarır saatlerce ağlardı başım ağrıyor diye.

Hazal, özenle tarardı kızının saçlarını bu yüzden. Tabi keskiner ailesinde saç taramak savaş ilanı kabul edildiğinden genelde; bağırış, çağırış, tarağın sabit durmayan Nevra'nın kafasına hazal tarafından vurulması, Nevra'nın ağlaması ve saçın bağlanarak çocuğun bırakılması olarak bir döngü içinde yaşanırdı.

Hazal kızını her ne kadar bu saçlar açılmayacak diye tembihlese de boştu. Arkasını döndüğü an saçlar açılı olurdu. Bu da yeni bir krizin başlangıcı olurdu. Nevra beş yaşındaydı daha. Annesinin canını yaktığını düşünürdü her defasında, büyüdükçe öğrenecekti annesinin kafasına vuruşlarının bile acıtmayacak şekilde, narin ve şefkat dolu olduğunun.

- bu kalıplaşmış bir söz kızım senin gibi çok hareketli olan insanlara söylerler bazen. Ama sen yine de kullanma kimsenin yanında öyle popiş falan tamam mı kızım?

- tamam annecim. Babamın gelmesine şimdi kaç var?

Derin bir iç çekti Hazal. Bilmiyordu. Bilmek de istemiyordu. O adam, böyle bir kızın evlatlığını hak etmiyordu.

'yapma' demek istedi Hazal kızına. 'yapma, bu hayatta değmeyecek insanlara bel bağlama, onların yollarını gözleme, onları sevme. Sana hüzün veren herkesi sil, sevmeyeni sevme. Değerini bilmeyenin yüzüne bile bakma. Sen onlara yüz verdikçe, o güzel, saf ve temiz kalbindeki sevgiyi onlara bahşettikçe onlar değerli olanın kendileri olduklarını zannederler. Hislerini değersizleştirirler. Hikâyenin sonunda hep suçlu, canı yanan sen olursun. Dönüp dolaşıp seni üzerler...' demek istedi ama yuttu hepsini. Anlayamazdı ki kızı onu. Daha beş yaşındaydı. Ha pardon bugün altı oluyordu işte:) her ne kadar yaramaz ve dilli bir çocuk olsa da küçüktü bazı şeyleri anlamak için. Hazal'ın düşüncelerini çalan zil bölmüştü. O daha zili idrak edememişken götü kurtlu kızı kapıyı açmaya uçmuştu bile

LAÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin