Uğur'un yanından ayrıldıktan hemen sonra Melis'in bulunduğu odaya gitmeye karar verdim. İyi değildi. Gözlerinin önünde Uğur bir cinayet işlemişti. Kapıyı çaldığımda içeriden ses gelmesini bekledim. Ama ses gelmeyince kapıyı açıp içeri girdim. Melis yatağa uzanmış dizlerini karnına kadar çekmiş cenin pozisyonunda ağlıyordu. Yanına yaklaşıp bir süre öylece Melis'i izledim.
"Melis öldüğünde," diye başladığım cümlemi nasıl tamamlamam gerektiğini bilmiyordum. Ama tamamlamam gerekti. Melis'in cümlelerime ihtiyacı vardı.
"Uğur nasıldı yanında kim vardı bilmiyorum. Ama dünyadaki tek varlığınıda kaybetti. Ona emanet edilen kız kardeşini koruyamadığını düşünüyor. Bugün Uğur'un evden nasıl çıktığını ben gördüm. Tekrar aynı şeyi yaşayamazdı. Tekrar bir kardeşini daha kaybedemezdi Melis. Bugün her ne gördün bilmiyorum. Ama bunu düşünüp durmanı ve göz yaşlarını akıtmanı istemiyorum."
Melis'in ağlaması daha da hızlanarak artmaya başlamıştı.
"Birini kaybetmenin acısı ne demek ben bilmiyorum. Çünkü ailemi kaybettiğimde henüz bir bebekmişim ve bir yalana inanarak büyütülmüşüm. Ama o biliyor. O çok iyi biliyor. Birini kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyor."
Melis hıçkırarark ağlamaya başlamıştı.
"Ağlama lütfen." dedim sessizce.
Daha da ağladı.
"Melis lütfen ağlama." dedim bu defa emir verir gibi.
Melis daha çok ağlamaya başladığında "Ağlama artık!" diye sesimi yükselttim.
Bunu neden yapmıştım bilmiyordum. Birden olmuştu. Melis'in gözleri arkamda bir noktaya çevrildiğinde dönüp arkama baktım. Anlık şaşkınlıkla beraber ne diyeceğimi bilemiyordum. Uğur arkamdaydı. Kapının girişinde durmuş bizi daha doğrusu benim Melis'e söylediklerimi dinlemişti. Gözlerimi kaçırdığımda Melis yataktan kalkarak Uğur'a koşmuş ve sarılmıştı.
"Uğur abi." dedi hıçkırıklarının arasından.
Uğur kollarıyla Melis'i sardığında bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Yüzümdeki şaşkınlık yüzünden mi böyle bakıyordu yoksa Melis'e söylediklerim yüzündenmi bilmiyordum. Şaşkındım çünkü gerçekten Melis'in konuşamadığını düşünüyordum. Bu ana denk hiç konuştuğunu duymamıştım. Gerçi çok fazla bir arada olduğumuz söylenemezdi ama ben bir araya geldiğimiz zamanda da sesini hiç duymamıştım. Melis'in konuşabiliyor olmasına dair yaşadığım şaşkınlığı bir kenara bırakıp Uğur ve Melis'in yanından hızlı adımlarla geçerek odadan çıktım.
Bahçeye çıktığımda etraf çok karanlıktı. Koltukların ve masanın bulunduğu yöne ilerledim. Ama oturmadım. Temiz hava almaya ihtiyaç duyduğumun ancak farkına varıyordum. Derin nefesler aldığım sırada adım sesleriyle beraber nefesimi tuttum. Sesler durmuştu.
Arkama biri gelmişti. Etraf çok karanlıktı. Şuan burda beni bayıltsa kimse görmezdi. Ne diyorsun Nur? Uğur'un evindesin. Sence buraya her elini kolunu sallayan girebiliyor mu? Etrafına bak!
İçimdeki ses doğruyu söylüyor olabilirdi. Ama arkamdaki kişi şuan beni bayıltsa kimse görmezdi. Bu konuda da ben doğruyu söylüyordum.
Adım sesleri yeniden duyulduğunda gözlerimi yummuştum. Bir kaç dakika gözlerim yumulu bir şekilde kaldım. Gözlerimi araladığımda ufak çaplı bir şaşkınlık yaşamıştım. Uğur karşımda tekli koltuğa oturmuş ve bacak bacak üstüne atmıştı. Sigarasını içiyordu ve gözlerini bana dikmişti. Yutkunduğumu fark ettiğinde gözleri boğazıma kaymış hemen ardından tekrar gözlerimi bulmuştu. Hareket etmeden orada duracağımı anladığında ise eliyle bir diğer boş olan koltuğu göstermişti. Sessizce koltuğa ilerleyip oturdum. Gözlerimi yerdeki yeşil zemine sabitlemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piyon
General FictionBoynunda belirginleşen şah damarı her şeyi ortaya koyuyordu. Pişmandı. Yaşattığı şeyler için. İnanmadığı onca şey için.. Yanına gidip kollarımı boynuna doladığımda gülümsemişti. Bitmemiş bir hikayemiz vardı. Onca kötü yaşanmışlığa rağmen tamamlanmas...