9. Bölüm

284 36 2
                                    

Uğurla depodan el ele çıkmıştık. Ne ben konuşuyordum ne o. Doğrusu benim konuşacak birşeyim yoktu. Susuyordum. Ama Uğur'un bana diyecek birşeyleri elbetteki vardı. Arda'nın yanına gittiğim için bağırıp çağırması gerekirdi. Ama susuyordu. O da aynı benim gibi susuyordu. Neden bilmiyorum susmasın istiyordum. Susmasın; bağırsın, çağırsın, hesap sorsun istiyordum. Uğur'un adamlarının yanına geldiğimizde binmemiz için arabalardan bir tanesinin kapısını açtılar. İlk önce ben bindim.

"Ben kullanacağım, siz eve geçin."

Uğur'un sesini duymuştum. Adamlarını eve gönderiyordu. Sanırım bu suskunluğu tahmin ettiğim gibi olmayacaktı. Bağırıp, çağırıp, gürleyecekti. İstediğim gibi.

Uğur arabayı ıssız bir yola doğru kullanmaya başladığında gerilmiştim. Acaba beni öldürecek miydi? Saçmalama Nur. İçimdeki ses saçmaladığımı düşünüyor olabilirdi ama ben düşünmüyordum. Pekala mümkün olabilecek bir şeyden bahsediyordum. Aramızda çok tuhaf bir gerilim vardı. İkimizde çok sessizdik. Fırtına öncesi sessizlik dedikleri şey bu muydu?

"Bir ara gerçekten mi dedim biliyormusun?" dedi Uğur'un sessizliği bölen sesi.

Başımı Uğur'a çevirdim. Gözlerine bakmak istedim ama bana değil yola bakıyordu. Sustum.

"Sonra Nur bunu yapabilecek birisi değil dedim kendime."

Arabayı durdurdu. Hala bana bakmıyordu. Susmaya devam ettim.

"Senin Arda'ya sevgilim demen o kadar can sıkıcı bir şeydi ki şüpheye düştüm."

Arabanın kapısını açtı ve indi. Nefesi yetmiyormuş gibi derin nefesler aldı.
Kapıyı açıp bende indim. Yanına yürüdüm. Görmeyi çok istediğim gözlerini nihayet görmüştüm.

"Özür dilerim." dedim sessizce.

Başını sağa ve sola salladı.

"Hayır." dedi. "Dileme."

"Dilerim." dedim.

Başını çevirdi. Gözlerini artık göremiyordum. Arkasını döndü ve ağaçların içine doğru yürümeye başladı. Bir süre olduğum yerde kaldım. Daha sonra bende peşinden ağaçlara doğru yürümeye başladım. Etraf çok karanlıktı ve önümü göremiyordum. Tık sesi ile birşeye bastığımı hissetim. Ayağım acımıştı. Cebimden aceleyle telefonumu çıkardım ve fenerini açtım. Işığı ayağıma tuttuğumda bir kapana yakalanmış olduğumu anlayabilmiştim. Ayağımda kanlar vardı.

"Uğur!" diye seslendim ağaçlara doğru.

Ses gelmiyordu. Cevap yoktu. Ayağımın acısı giderek artıyordu.

"Uğur!" diye bağırdım bu defa. Ama yine ses yoktu.

"Uğur, lütfen gel!" diye ağlamaya başladım. Ayağım çok acıyordu. Ayakta duramayacak gibi hissediyordum. Uğur yoktu. Nasıl bu kapandan kurtulacağımı ise bilmiyordum.

"Uğur!" diye bağırdım son kez.

Ağaçların içinde bir karaltı gördüm. Ardından onu.

"Nur!" dedi endişeyle. Koşarak yanıma geldi ve hemen ayağımdaki kapana baktı. Eğilip kapanın iki yanını tuttu.

"3 deyince ayağını çekeceksin!" dedi.

"Ta-tamam." dedim.

"Bir." dedi.

"İki."

"Üç. Nur şimdi."

Ayağımı hızla çektim. Ben ayağımı çeker çekmez Uğur tuttuğu kapanı bıraktı ve kapan kapandı. Yanıma geldi ve bana sarıldı.

PiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin